Ceyhun Kirimli has a PhD. in Biomedical Engineering with areas of competence in Molecular Biology, Genetics & Biomedical Engineering and Computational Sciences with focus on Development and Design of Biosensors.
http://www.linkedin.com/in/ceyhunkirimli
http://ceyhunkirimli.com
Ad Unit
Sunday, March 15, 2015
Monday, March 9, 2015
Thursday, March 5, 2015
Ceyhun Kirimli, Mercedes, C63, AMG
Mercedes'in AMG departmanı da büyük hacimli atmosferik V8 motorlarına resmi olarak veda etmeye hazırlanıyor. Daha küçük hacimli ve turbolu V6'lere geçiş yapmaları beklenirken, görünen o ki AMG silindir sayısında azaltma yapmayı gerek görmemiş. M156 tipi motorun yerini alan M177 kodlu motorun hacmi 4.0 litre. Yani motor hacminde yüzde 35'lik bir düşüş olmuş (M156 6.2 litre idi). Bu yeni V8 AMG nin GT ve GT S modellerinde kullanılmak üzere Affalterbach'da dizayn edilmiş ve üretilmiş (AMG nin üretim merkezi). Bu ayrıntı önemli çünkü E63'un 5.5 litrelik çift turbolu motoru gibi Mercedes -Benz'in Stuttgart'daki merkezinde geliştirilmemiş. Tabi bu gelişme benim gibi mühendislik hayranı insanları heyecanlandırıyor.
Yeni motorun bloğu eskisine göre hafif fakat eklenen turbolarla toplam ağırlık eski motorla eşit olacak şekilde tasarlanmış. Turbolar ile daha küçük hacim ve güç artışından öte, çevreci bir kimlik kazandırmak istenmiş yeni nesil AMG'lere. AMG'nin iddiasına göre yeni araç muadili V8'lerle kıyaslandığında en ekonomik olanı olacakmış ve eski modele göre yüzde 32'ye kadar daha tutumlu olacakmış. Bu değerler avrupanın NEDC testleri göz önüne alınarak ulaşılan değerler, Amerikada uygulanan EPA testlerinin sonuçları ise henüz açıklanmamış. Sıfırdan 96 km/saat hıza ulaşma süresinde ise yüzde 10'luk bir gelişme sağlanmış.
GT modelinde olduğu gibi, yeni motor iki farklı beygir gücü sunan yazılımlarla satışa çıkarılacak. Bunlardan ilki, 1.1 bar basınç altında çalışarak 5500 devirde 469 beygir güç ve 636 Nm tork üretiyor, diğeri ise (GT S modeli) 1.2 bar basınç altında 503 beygir güç ve 700 Nm tork üretiyor. Yüksek basınç altında çalıştıkları için, motorların devir kesicileri ise eski modele göre 1000 devir/dakika düşerek 7000 devir/dakikaya inmiş.
Araçların egzoz sistemini geliştirmek için ise çok büyük bir çaba harcanmış. Egzoz sisteminde bulunan 3 valf değişik motor devirlerinde açılıp kapanarak her sürüş şeklinde aracı kullananlara haz vermek için tasarlanmış. Bu valflerde biri sağ ve sol egzoz borularını motora yakın kısmında birbirine bağlıyor. Komfor modunda açık kalan bu valf, egzoz gazının sağ ve sol boruların ikisinden de akmasını sağlıyor. Spor modda ise kapanarak egzoz gazının arka susturucaya yakın bulunan iki valfe yönlendirerek son susturucunun baypas edilmesini sağlıyor. Bu iki valf komfor modunda 5500 devir/dakikanın altında kapalı kalıyor ancak, komfor modunda bile olsanız bu devrin üzerine çıkarsanız açılarak geri basıncı önlemek için son susturucuyu baypas ediyorlar.
Aracın gücü ise AMG'nin 7 vitesli MCT (Multi Clutch Technology - Çok debriyajlı teknoloji) otomatik şanzımanı ile yola aktarılıyor. Bu sanzimanda klasik otomatik viteslerde bulunan tork çevirici bulunmuyor ve kalkış debriyaji kitlenerek vites geçişlerinin hızlı olması sağlanıyor (bir söylentiye göre çift debriyajli otomatiklestirilmis düz vitesler kadar hızlı). Bu kalkış debriyaji komfor moduna geçildiğinde ise kilitlenmek yerine tork sınırlaması olan bir kavrama şekli (belirli bir torkun üzerine çıkıldığında açılan) ile klasik bir otomatik şanzıman gibi vites geçişlerinin daha az agrasif olması sağlanabiliyor. AMG bu yeni modelde 4matic 4 çeker sistemini opsiyonel olarak bile sunmuyor, ama limitli kavraması olan arka difarensiyel ile güç aktarımı yapıldığından yol tutuş açısından modern arkadan itişli araçlardan hiç bir eksiği yok.
Her ne kadar benim gibi atmosferik motor tutkunu olan insanlar için yeni tıp turbolu motorlar hayal kırıklığı yaratıyor olsa da, AMG gibi üreticilerin bu geçişi daha az üzücü yapmaya çalışması ümit verici.
Wednesday, February 25, 2015
3 boyutlu yazıcı ile yazılmış arabalar (2015 Detroit Autoshow)
Local Motors firması SEMA ve Detroit gibi büyük autoshowlarda Strati
EV isimli modelini 3 boyutlu yazicilarla, fuar sırasında canlı olarak
üretti. Bu başarının arkasında Cincinnati Inc. firmasının yeni ürettiği
BAAM isimli (Big Area Additive Manufacturing - Büyük alanda katkılı
imalat) 2.1 metreye 3.6 metrelik imalat alanı olan dev bir 3 boyutlu
yazıcı yatıyor.
Bu yeni imalat şekli arabaların dizaynı ve üretimi için çok büyük avantajlar içeriyor. Bu avantajlardan en önemlisi araçların çok daha hızlı üretilmesi ve geliştirme süreçlerinin de gerçek zamanlı olarak yapılabilmesi ve tabiki maliyeti.
Strati EV modeli adından da anlaşıldığı üzere elektrikli bir araç. Karbon fiberle güçlendirilmiş ABS plastik materyal ile aracın bütün şasisi ve kaportası 3 boyutlu yazıcı da üretilebiliyor. Bu şasi + kaporta yaklaşık olarak 500 kg ağırlığında. Aracın üzerinde ise Türkiye'de de satışa çıkarılan Renault Tweezy'nin 16 beygirlik elektrik motoru bulunmakta. Aracın şasisini sağlamlaştırmak için kullanılan bir kaç parça 3 boyutlu yazıcı kullanılmadan üretiliyor. Aracın 6.1 kilowatt-saat'lik pili ise yaklaşık olarak 100 km'lik bir menzile sahip olmasını sağlıyor. Şimdilik aracın son hızı ise saatte 80 kilometre. Planlanan fiyatının ise 18 bin dolarla 30 bin dolar arasında olması planlanıyor. Türkiye'de elektrikli araçlara getirilen düşük ÖTV oranları göz önüne alındığında, İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan ve benzine para vermekten sıkılanlar için ideal bir seçenek gibi görünüyor.
Aracın
toplam ağırlığı 703 kg ve 0'dan 100 km/saat hıza 5 saniyede
ulaşabiliyor. Detroit autoshowda gösterime giren bu araçların verdiği
mesaj ise çok açık. Bu teknoloji sayesinde prototip üretme hızı ve
maliyeti çok düşüyor. İleride araçlar bu teknoloji ile uretilmese bile
araçların üretiminde kullanılacak kalıpların yazıcılar ile basılması
planlanıyor. Firmaların verdiği bilgiye göre yeni tasarlanmış bir gövde
panelinin basılması, parlatilmasi ve jel kaplaması 2 gün alıyor. Eski
yöntemlerle ise bu süreç haftalar sürüyormuş ve 100 bin dolarları aşan
bir bütçe gerektiriyormuş. Aynı işlemin 3 boyutlu yazicilarla yapılması
ise bir kaç bin dolar civarındaymış...
Bu yeni imalat şekli arabaların dizaynı ve üretimi için çok büyük avantajlar içeriyor. Bu avantajlardan en önemlisi araçların çok daha hızlı üretilmesi ve geliştirme süreçlerinin de gerçek zamanlı olarak yapılabilmesi ve tabiki maliyeti.
Strati EV modeli adından da anlaşıldığı üzere elektrikli bir araç. Karbon fiberle güçlendirilmiş ABS plastik materyal ile aracın bütün şasisi ve kaportası 3 boyutlu yazıcı da üretilebiliyor. Bu şasi + kaporta yaklaşık olarak 500 kg ağırlığında. Aracın üzerinde ise Türkiye'de de satışa çıkarılan Renault Tweezy'nin 16 beygirlik elektrik motoru bulunmakta. Aracın şasisini sağlamlaştırmak için kullanılan bir kaç parça 3 boyutlu yazıcı kullanılmadan üretiliyor. Aracın 6.1 kilowatt-saat'lik pili ise yaklaşık olarak 100 km'lik bir menzile sahip olmasını sağlıyor. Şimdilik aracın son hızı ise saatte 80 kilometre. Planlanan fiyatının ise 18 bin dolarla 30 bin dolar arasında olması planlanıyor. Türkiye'de elektrikli araçlara getirilen düşük ÖTV oranları göz önüne alındığında, İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan ve benzine para vermekten sıkılanlar için ideal bir seçenek gibi görünüyor.
Detroit fuarındaki bir diğer
araç ise Oak Ridge firmasının ürettiği Cobra. Aracın bütün çizim/dizayn,
3 boyutlu yazıcı ile imalat, birleştirilme, boyanma ve test sürüş
süreci 6 hafta sürmüş. Yani hayalinizdeki bir aracın gerçeğe dönüşmesi
artık bu kadar kolay.
Aracın Cobra olarak
seçilmesinin sebebi ise halka açık 3 bouylu yazıcı dizayn dosyaları
paylaşılan web sitelerinde hali hazırda 3 boyutlu bir modelinin olması
imiş. Ayrıca Cobra kuzey amerikada bir efsane olduğu için cam, ayna,
ışık vb. parçalarının çok kolay olarak bulunabilmesi. Bir diğer sebepte
tabiki Shelby'nin imalat şampiyonluğun 50. yılının kutlanması. Aracın
şasisi orijinalinden farklı olarak Mustang on süspansiyon sistemine
uygun olacak şekilde tasarlanmış ve basılmış. Arka süspansiyon sistemi
ise Cadillac ATS'ınkine uygun olacak şekilde üretilmiş. Bu araçta yine
elektrikli ve on kaputunun altında A123 model 15 kilowatt-saatlik bir
pil bulunmakta. Arkada ise TM4 inç firmasının ürettiği 134 beygirlik bir
elektrik motoru ve buna bağlı olarak GKN marka tek vitesli bir aktarma
mekanizması bulunuyor. Bütün bu değişiklerin yapılması için aracın
sasinin biraz genişletilmesi gerekmiş ve tabiki 3 boyutlu yazıcı
kullanıldığı için bu tıp değişiklikler ekip için hiç problem olmamış.
Tuesday, February 17, 2015
McLibel, 1997 ve 2005
Kis tam gaz devam ederken, biz de ailece ev-araba-okul-araba-market dizisine hapsolmus gunlerimizi geciriyoruz. Internette dizi-film-belgesel-alternatif basin videolari seyretmekten dunyanin hangi kosesinde yasadigimizi sasirdik.
En cok okudugumuz konulardan biri de McDonalds'in satislarina neler oluyor:
(Grafik Business Insider'dan alinmistir-Inhabitat.com dan da ulasilabilir). McDonalds bir turlu onleyemedigi bu dususe bahane arayadursun, yemek politikalarini degistirme konusunda cok da gonullu adimlar atmiyor. Sozu gecen bahanelerden en cok konusulani "Chipotle" gibi Meksika tarzi fast food yapan restorantlarin sayisindaki ve popularitesindeki artis. Ben tam olarak aradaki baglantiyi kurabilmis degilim. Zira Chipotle'ler Amerikada 1993ten beri mevcut, neden 2011de birden bire populerlessinler ki?!?! Uzerinde bu kadar durulduguna gore bu bahanenin, bir baglantisi vardir elbet.. Ben anlamasam da olur..
Ben sizlerle McDonald's ile ilgili cok daha eski bir hikaye paylasacagim, 1986da baslamis 2005 de sonuclanmis bir hikaye, kendilerini "siradan insanlar"olarak tanimlayan iki cesur insanin hikayesi.. Helen Steel ve David Morris'in..
McLibel, 1997de Franny Armstrong ile Ken Loach tarafindan cekilmis 52 dakikalik bir belgesel.. 2005te ikinci kismi da eklenerek 85 dakikaya uzatiliyor. Konusu McDonalds'in Ingiltere'nin karalama yasalari cercevesinde iki gonullu cevreciye actigi dava, ve sonrasinda gelisenler.
Oncelikle sizlere Ingiltere ve Irlanda'nin karalama yasalarindan biraz bahsetmek istiyorum. Bu yasaya gore, eger bir kisi yada sirket hakkinda yazili yada sozlu olarak karalayici aciklamalarda bulunursak, iddialarimizi mahkeme onunde ispatlamak zorundayiz. Ispatlayamazsak suclu duruma dusuyoruz. Karalamaya maruz kalan sirket yada kisinin ise hic bir sey yapmasi, iddialarimizin yalan oldugunu ispatlamasi gerekmiyor. Kisacasi Ingiltere ve Irlanda'da birilerinin kotu bir seyler yaptigini dusunuyorsaniz, ama elinizde ispat yoksa bu konuda konusmaniz yasak.. (Libel Laws)
Ornegin bugunlerde cevreci kurumlarin Fracking sirketleri hakkinda "sulari kirletiyorlar "demesi de yasak.. Cunku dogal gaz cikariminda kullanilan kimyasallar sirket sirri, yani sokaktaki vatandasin burnunun dibinde ne kimyasal oldugunu ogrenme hakki yok. Boylece musluklarindan alev bile aksa, seslerini cikarma sanslari yok.. cunku gerekli delillere ulasma izinleri hic mi hic yok..
McLibel diye adlandirilan dava da iki cevreciye acilmis bir karalama davasi.. London Greenpeace Grup, Londra da faaliyetlerde bulunan bagimsiz cevreci bir orgut. Uluslararasi Greenpeace orgutune bagli degiller, cunku Greenpeace'in yontemlerini cok yumusak buluyorlar. Kendileri sozlerini hic sakinmayan cinsten cevreciler..
1980lerin ikinci yarisinda, gezegenin en buyuk "fast food" zinciri McDonalds'i elestiren bir brosur hazirliyorlar. Brosurde McDonalds'in uretim agindan, kullandigi malzemelere, restoranlarindaki calisma sartlarina kadar bir cok konuda (inkar etmenin neredeyse imkansiz oldugu) ciddi elestriler getiriyorlar:
Buradan dokumanin tam metnine Ingilizce olarak ulasabilirsiniz: McDonalds'in nesi yanlis?
London Greenpeace uyeleri hazirladiklari brosurleri restoranlarin onunde bir sure dagitiyorlar.. Brosurlerden rahatsiz olan McDonald's yonetimi, London Greenpeace'in 5 uyesinin sirketten ozur dilemelerini istiyor. Neden ve nasil bu 5 kisinin secildigi ise bir muamma.. Listenin 3 uyesi, gerekli ozuru diliyor. Helen Steel ve David Morris yazdiklari her satira cani gonulden inandiklari icin ozur dilemeyi reddediyorlar ve bu iki "siradan Londraliya" karsi 10 yil surecek bir karalama davasi aciliyor, McDonald's gibi dunya capinda yayilmis, devletlerden zengin bir sirket tarafindan..
McLibel belgeselinin ilk 52 dakikasi bu davayi anlatiyor, davanin bitiminde de 1997'de yayinlaniyor. Daha sonra Helen Steel ve David Morris Avrupa Insan Haklari Mahkemesine sikayette bulunuyorlar: Ingiltere kendilerini boylesine guclu bir sirket karsisinda hukuki olarak savunmasiz biraktigi icin. 2005 yilinda bu ikinci dava da sonuclaninca belgesel'in ikinci kismi cekiliyor.
Helen Steel ve David Morris 1987'de:
Helen Steel ve David Morris 2005'te:
19 yillik bu zorlu sureci Helen ve David'den dinlemeniz icin sizleri "McLibel, 2005" ile basbasa birakiyorum. Cunku ben ne yazarsam yazayim, yasadiklari zorluklari, ortaya koyduklari emek ve cesareti anlatamam. McDonals'in nesi yanlis, gelin siz de onlardan dinleyin ve kendiniz karar verin... Chipotle ve/veya benzer restoranlarin bu yanlislarda ne kadar payi var, anlarsaniz benimle de paylasin..
En cok okudugumuz konulardan biri de McDonalds'in satislarina neler oluyor:
(Grafik Business Insider'dan alinmistir-Inhabitat.com dan da ulasilabilir). McDonalds bir turlu onleyemedigi bu dususe bahane arayadursun, yemek politikalarini degistirme konusunda cok da gonullu adimlar atmiyor. Sozu gecen bahanelerden en cok konusulani "Chipotle" gibi Meksika tarzi fast food yapan restorantlarin sayisindaki ve popularitesindeki artis. Ben tam olarak aradaki baglantiyi kurabilmis degilim. Zira Chipotle'ler Amerikada 1993ten beri mevcut, neden 2011de birden bire populerlessinler ki?!?! Uzerinde bu kadar durulduguna gore bu bahanenin, bir baglantisi vardir elbet.. Ben anlamasam da olur..
Ben sizlerle McDonald's ile ilgili cok daha eski bir hikaye paylasacagim, 1986da baslamis 2005 de sonuclanmis bir hikaye, kendilerini "siradan insanlar"olarak tanimlayan iki cesur insanin hikayesi.. Helen Steel ve David Morris'in..
McLibel, 1997de Franny Armstrong ile Ken Loach tarafindan cekilmis 52 dakikalik bir belgesel.. 2005te ikinci kismi da eklenerek 85 dakikaya uzatiliyor. Konusu McDonalds'in Ingiltere'nin karalama yasalari cercevesinde iki gonullu cevreciye actigi dava, ve sonrasinda gelisenler.
Oncelikle sizlere Ingiltere ve Irlanda'nin karalama yasalarindan biraz bahsetmek istiyorum. Bu yasaya gore, eger bir kisi yada sirket hakkinda yazili yada sozlu olarak karalayici aciklamalarda bulunursak, iddialarimizi mahkeme onunde ispatlamak zorundayiz. Ispatlayamazsak suclu duruma dusuyoruz. Karalamaya maruz kalan sirket yada kisinin ise hic bir sey yapmasi, iddialarimizin yalan oldugunu ispatlamasi gerekmiyor. Kisacasi Ingiltere ve Irlanda'da birilerinin kotu bir seyler yaptigini dusunuyorsaniz, ama elinizde ispat yoksa bu konuda konusmaniz yasak.. (Libel Laws)
Ornegin bugunlerde cevreci kurumlarin Fracking sirketleri hakkinda "sulari kirletiyorlar "demesi de yasak.. Cunku dogal gaz cikariminda kullanilan kimyasallar sirket sirri, yani sokaktaki vatandasin burnunun dibinde ne kimyasal oldugunu ogrenme hakki yok. Boylece musluklarindan alev bile aksa, seslerini cikarma sanslari yok.. cunku gerekli delillere ulasma izinleri hic mi hic yok..
McLibel diye adlandirilan dava da iki cevreciye acilmis bir karalama davasi.. London Greenpeace Grup, Londra da faaliyetlerde bulunan bagimsiz cevreci bir orgut. Uluslararasi Greenpeace orgutune bagli degiller, cunku Greenpeace'in yontemlerini cok yumusak buluyorlar. Kendileri sozlerini hic sakinmayan cinsten cevreciler..
1980lerin ikinci yarisinda, gezegenin en buyuk "fast food" zinciri McDonalds'i elestiren bir brosur hazirliyorlar. Brosurde McDonalds'in uretim agindan, kullandigi malzemelere, restoranlarindaki calisma sartlarina kadar bir cok konuda (inkar etmenin neredeyse imkansiz oldugu) ciddi elestriler getiriyorlar:
Buradan dokumanin tam metnine Ingilizce olarak ulasabilirsiniz: McDonalds'in nesi yanlis?
London Greenpeace uyeleri hazirladiklari brosurleri restoranlarin onunde bir sure dagitiyorlar.. Brosurlerden rahatsiz olan McDonald's yonetimi, London Greenpeace'in 5 uyesinin sirketten ozur dilemelerini istiyor. Neden ve nasil bu 5 kisinin secildigi ise bir muamma.. Listenin 3 uyesi, gerekli ozuru diliyor. Helen Steel ve David Morris yazdiklari her satira cani gonulden inandiklari icin ozur dilemeyi reddediyorlar ve bu iki "siradan Londraliya" karsi 10 yil surecek bir karalama davasi aciliyor, McDonald's gibi dunya capinda yayilmis, devletlerden zengin bir sirket tarafindan..
McLibel belgeselinin ilk 52 dakikasi bu davayi anlatiyor, davanin bitiminde de 1997'de yayinlaniyor. Daha sonra Helen Steel ve David Morris Avrupa Insan Haklari Mahkemesine sikayette bulunuyorlar: Ingiltere kendilerini boylesine guclu bir sirket karsisinda hukuki olarak savunmasiz biraktigi icin. 2005 yilinda bu ikinci dava da sonuclaninca belgesel'in ikinci kismi cekiliyor.
Helen Steel ve David Morris 1987'de:
Helen Steel ve David Morris 2005'te:
19 yillik bu zorlu sureci Helen ve David'den dinlemeniz icin sizleri "McLibel, 2005" ile basbasa birakiyorum. Cunku ben ne yazarsam yazayim, yasadiklari zorluklari, ortaya koyduklari emek ve cesareti anlatamam. McDonals'in nesi yanlis, gelin siz de onlardan dinleyin ve kendiniz karar verin... Chipotle ve/veya benzer restoranlarin bu yanlislarda ne kadar payi var, anlarsaniz benimle de paylasin..
Wednesday, February 11, 2015
Tarhana corbasi-hayatta kalma formulumuz :)
Daha gecen hafta nerede, kiminle konussam, aman bu kis ne kuru geciyor, masallah.. diye sukranlarimi TBay havasina duyurmaya calisiyordum. Gidisattan aslinda memnun oldugumu soylemeye calismistim ben, sanirim yanlis anlasildim.. Cunku dun bu oldu:
Dun sabah buralar hep betondu.. Oglene dogru basladi sakin sakin yagmaya.. Gece saat 11 civari bizim telase memuru geldi dedi ki, sen ilgilenmiyorsun disarisiyla ama sabah o araba o garajdan nasil cikacak..?!?!?!
Ben de kostum arabamin yanina.. Gerci kosamadim, karanlikti da, kapiyi acip karlarin icine yuvarlandim:
Sonra telase memuru sabahki derslerini iptal etti.. evden cikamiyormusuz, integralle falan ugrasamazmis..Integrali sever aslinda, cocuklarla ugrasamiyor sanirim..
Biz uyuduk, kar yagmaya devam etti..
Sonra sabah oldu.. kar yagisi hafifledi. en azindan karsidaki evi gorebimeye basladik.. bizim sokagi temizlemisler mi gece emin degilim.. gelen giden arabalarda da acmis olabilir, cunku acik yol gordum ben onceden, bizim sokagin an itibariyle aciklikla ilgisi yok, sadece yavas yavas karlarin uzerinden kayilabiliyor arabayla...
Arabayi neyseki evin onune kadar getirmistim geceden, oralarda biraz debelenip, yola cikabildik sabah..
Tum bu mucadelemin bir destegi, bir dayanagi olmali: Tarhana corbasi istiyorum.. Tarifi yaziyorum, resmini aksam ekleyecegim- siparisim teslim edildiginde yani:
Not: bu tarifi yeni denedik, tarhanalari suda eritmek yerine kavurmak basta ters geldiyse de denedigimize pisman olmadik..
Malzemeler
Not: Bu sehirde hava her an, her istedigi kadar soguyabilyor.. Benim 34 senelik kis-soguk-kar tecrubeme gore, kar yaginca soguk kirilir.. Sabah kar hafiflediginden beri bir ruzgar cikti: Hava -9 derece, hissedilen -19.. Buna da sukur de.. ruzgar hayra alamet degil, basladi mi esmeye, insanin omrunu tuketmeden durmuyor, hafta sonuna kadar -37 ye dusecekmis, ne hissedilecek dusunmek istemiyorum..
Meterolojiye sorarsak da anormal bir durum yok. Karlar bitmis, hayat normale donmus.. Olan da integralciklere olmus :))
Dun sabah buralar hep betondu.. Oglene dogru basladi sakin sakin yagmaya.. Gece saat 11 civari bizim telase memuru geldi dedi ki, sen ilgilenmiyorsun disarisiyla ama sabah o araba o garajdan nasil cikacak..?!?!?!
Ben de kostum arabamin yanina.. Gerci kosamadim, karanlikti da, kapiyi acip karlarin icine yuvarlandim:
Biz uyuduk, kar yagmaya devam etti..
Sonra sabah oldu.. kar yagisi hafifledi. en azindan karsidaki evi gorebimeye basladik.. bizim sokagi temizlemisler mi gece emin degilim.. gelen giden arabalarda da acmis olabilir, cunku acik yol gordum ben onceden, bizim sokagin an itibariyle aciklikla ilgisi yok, sadece yavas yavas karlarin uzerinden kayilabiliyor arabayla...
Arabayi neyseki evin onune kadar getirmistim geceden, oralarda biraz debelenip, yola cikabildik sabah..
Tum bu mucadelemin bir destegi, bir dayanagi olmali: Tarhana corbasi istiyorum.. Tarifi yaziyorum, resmini aksam ekleyecegim- siparisim teslim edildiginde yani:
Not: bu tarifi yeni denedik, tarhanalari suda eritmek yerine kavurmak basta ters geldiyse de denedigimize pisman olmadik..
Malzemeler
- 2 çorba kaşığı sivi yag
- 5 çorba kaşığı tarhana
- 1 + 1/2 çorba kaşığı salça (biber+domates)
- 1 litre sıcak su
- 1 tepeleme tatlı kaşığı nane
- tuz, karabiber
- Yağı tencereye koyup ocağa alın. Tarhanayı ekleyip surekli karıştırarak kokusu çıkana kadar kavurun (dikkat edin yanmasın)
- Üzerine salçasını ekleyip onu da kavurun.
- Uzerine sıcak suyunu ilave edin.
- Topaklanmalar olacak kaşıkla ezerek, ara ara karıştırarak çorbayı pişirmeye başlayın. Kaynayınca altını kısın.
- Arada karıştırarak 10 dk. pişirin. (Biz kıvamına göre daha sonra 1/2 veya 1 çay bardağı kadar daha sıcak su ekledik-daha da eklenebilir aslinda, ama biz corbayi yogun sevdik)
- Tuzunu ekleyin.
- Limon sıkarak ve tavada veya fırında yağsız kuruttuğunuz bayat ekmek parçaları ile yemenizi onerenler var biz denemedik..
Not: Bu sehirde hava her an, her istedigi kadar soguyabilyor.. Benim 34 senelik kis-soguk-kar tecrubeme gore, kar yaginca soguk kirilir.. Sabah kar hafiflediginden beri bir ruzgar cikti: Hava -9 derece, hissedilen -19.. Buna da sukur de.. ruzgar hayra alamet degil, basladi mi esmeye, insanin omrunu tuketmeden durmuyor, hafta sonuna kadar -37 ye dusecekmis, ne hissedilecek dusunmek istemiyorum..
Meterolojiye sorarsak da anormal bir durum yok. Karlar bitmis, hayat normale donmus.. Olan da integralciklere olmus :))
Friday, February 6, 2015
Subscribe to:
Posts (Atom)