Ceyhun Kirimli has a PhD. in Biomedical Engineering with areas of competence in Molecular Biology, Genetics & Biomedical Engineering and Computational Sciences with focus on Development and Design of Biosensors.

http://www.linkedin.com/in/ceyhunkirimli
http://ceyhunkirimli.com

Ad Unit

Wednesday, December 31, 2014

Kenora, Kanada

Yine Kanada'da gecen bir tatil sezonu, ve yine biz evimize tikildik. Inanir misiniz, burada sehri bile suslemiyorlar.. Gecen kis soguktan ve kar firtinasindan ben kacirdim saniyordum, gercekmis, sus mus yokmus, sehir merkezi dedigimiz yerde.. Bu sene bizzat sahit oldum.

Ve sonunda ikna oldum ki: Bu ulkede, ozellikle belli bir enlemin kuzeyinde hayat sadece yazin yasaniyor. Karlar bastirdi mi, her sey de onunla birlikte donuyor sanki. Biz ailece kesinlikle alisamiyoruz. Kafam da almiyor nasil alisilacagini, sanki insanlarin beyninin bir kismi kis uykusuna yatiyor. Bizim icin ise hayat uyuma, yeme icme ve internetten dizi mizi izleme ucgeninde gecip gidiyor..

2015'i heyecanla ve iste bu dusuncelerle bekliyorum.. Beklerken de, 2014'u hatirliyorum. 2014'un hayatima katkilarindan biri bu blog oldu. 2014'te en eglendigim zaman ise, Banff gezimiz idi. Banff'a giderken, Banff'i gezerken ve Banff'tan donerken her ani dolu dolu gecirdik. Ancak hic birini sizlerle paylasmadim.. henuz.. tabi borekler haric :))

2014'un bitmesini beklerken, bu acigimi kapamaya karar verdim. Bu karda kista o yolu gitmeyi gozum yemese gerek, gezimizin son ve bize en yakin duragindan basliyorum anlatmaya:

Kenora, Ontario, Kanada.

Kenora, bizim evden kuzey batiya dogru giderken yolunuza cikacak. 489 km ilerde..


 
Kenora, eyaletin bolgedeki en buyuk yerlesim merkezi. 1688'de Fransiz Jacques De Noyon tarafindan kesfedilene kadar yerlilere ait Ojibway bolgesinin bir parcasiymis. 1732'de Fransiz limani olarak insasina baslanmis. 1763'de Ingilizlerin eline gecmis. O donemde sehrin adi Rat Portage.

Rat Portage'da kalici yerlesimin baslamasi bolgede 1850lerde altin madenlerinin bulunmasi uzerine gelismis. Hudson Bay sirketi 1878 de Rat Portage' a kalici olarak yerlesmis ve 20. yuzyilda altin madenlerinin sayisi yirmiyi bulmus. 1905'te sehrin ismi "Kenora" olarak degistirilmis. Kenora'nin hic bir kelime anlami yok. Bolgede yasayan iki yerli grubun isimlerinin (Keewatin, Norman) ve Rat Portage'in ikiser harflerinin alinmasi ile olusturulmus.

Kenora kurulusundan beri onemli bir liman. Kuzey'deki tum madenleri Manitoba, Ontario ve ABD'nin kuzeyine bagliyor. 1886'da Kanada'nin iki kiyisini birbirine baglayan tren yolunun Kenora'dan (altin madenlerinden mi desem) gecmesi ile sehrin stratejik onemi de artmis.


Sehir merkezi: Main road.. yada bizim HW17'nin bir kismi.. 1932'de insaa edilmis.


 Lake of the Woods'dan bir manzara.


Kenora'ya bir de sahilden bakalim.



Kenora'nin tarihindeki en ilginc donem ise, hangi eyalete ait olduguna karar veremedigi yillar olmus. Yukaridaki ilk haritadan da gorebileceginiz gibi Kenora, Manitoba'nin baskenti Winnipeg'e 2 saat uzaklikta. Ontario'nun geri kalani ile ise pek bir ilgisi yok. En yakin komsulari biziz, dusunun yani..

1870'den 1884'e kadar bir turlu bir karara varamamislar. Halk oylamasina gitmisler, bir sonuc cikmamis. Ottawa'daki hukumet, sehri Manitoba'ya baglamis, cok da begenmemisler. En sonunda, Ingiliz mahkemesi, Kenora'yi Ontario'ya vermis, Ontario, Manitoba ve Minesota'nin sinirlarini belirlemis ve boylece bu tartismaya da son noktayi koymus. Kanada-Amerika sinirinin bu hareketli kismi da bu sekilde belirlenmis olmus.

Gelelim gunumuze.. Kenora gelip gecen Kanadalilar ve Amerikalilar icin turistik kucuk bir kasaba.. Nufusu: 15 bin. Altin arama ve cikarma calismalari biraz kuzeye (Rainy River'a dogru) kaymakla birlikte hala devam ediyor.

Lake of the Woods uzerinde bir suru adanin bulundugu bir gol. Adalari tekne turlari ve deniz ucagiyla gezmek mumkun. Eylul'un 3unde tekne sahipleri dukkani kapatip gitmisler.



Biz daha cok deniz ucagina heves etmistik zaten ama sansimiza kucuk ucagi adanin birine gondermisler, 6 kisilik ucak da bizim butcemizi zorladi. Sonucta ilk ziyaretimizde bize sadece adalara uzaktan bakmak kismet oldu.


Kenora'ya gelecek yaz tekrar gitmeyi ve orada bir hafta gecirmeyi ciddi ciddi dusunuyoruz. Sebep:

bu tekne evler.. Mutfagi, iki yatak odasi ve daracik banyosu ile kiralanmaya hazir. 5 kisiye kadar ev sahipligi yapabiliyor. Yavas yavas adalarin arasinda gezerken, terasinda guneslenmek mumkun. Yalniz ben o suya girmem:


Hatta Elcim yanlislikla dusse, kendi cabalariyla cikmasini beklerim. Jel kivaminda bir gol de hayatimda ilk defa gormus oldum. Nedir o canli mi onlar, bitki mi? Kac hucreli, o ne bicim renk? Ikinci haritaya bir goz atarsaniz, bir de plaj var bunun uzerinde. Dualarim golun o tarafinin morfolojisinin farkli olmasi yonunde..

Halbuki, bizim koyun sulari ne guzel:


Kendi koyumu anlatmaya basladigima gore, hikayemi tamamlamisim sanirim. Oyle ise sizleri Kenora'nin resimleri ile basbasa birakiyorum. gelecek yaz Kenora gezimizde bizlere katilmak isteyenler olursa, her turlu oneriye ve istege acigiz.


4000km araba kullanmis ben. Eve 500km kala hala enerji ve nese doluyum :))


Tekneye binecegim diye tutturmus Elcim.. gelmedi adamlar.. gezemedik.. diye hala uzuluyor..


Kendini avutacak bir arkadas buldu.. Bizim koyde canlilari var. Onlara karsi bu kadar sicak degil neyseki!!


Kenora'nin gol ve liman manzarali restorantlari.. 6 gundur evden uzakta oldugumuz icin alerjilerinden korkan Elcim, sabahtan, yollara dusmeden, otel odasinda bize tostlar hazirladi. O yuzden restoran tavsiyesinde bulunamayacagim.


Golun icindeki o jelimsi sey oksijensiz kalmasin diye golu havalandiran fiskiye.. Gerek yok bence, biraz azalsa gol gole benzeyecek..


 Kenora halkinin tekneleri..


Bize kismet olmayan deniz ucagi..


Elcim'in gozunden ayirmadigi gezi teknesine bir de gol tarafindan bakalim dedik.. Icinde in cin top oynuyordu..

 
Sahildeki organizasyon cadiri. Aksam dugun yada bir toplantiya hazirliyorlardi. Yine de bizim icine oturup piknik yapmamiza izin verdiler sevgili Kenoralilar..



Sehrin muzesi. Ben pek muze insani degilim sanirim.. Icini gezmek aklima bile gelmedi ne yalan soyleyeyim..Internette kucuk ve sevimli bir muze oldugu yaziyor.. Ovguleri okuyunca gelecek yaz planlarimiza dahil etmeye karar verdim. Sehrin hikayesini bir de onlardan dinlemek gerek..


Kenora'dan ayrilmaya hazir, arabasina kavusmus, sofor Ceyhun..


Uzun uzun yollar bizleri bekler..











Thursday, December 25, 2014

Toksik Sicak Koltuk (Toxic Hot Seat), 2013

"Toxic Hot Seat" James Redford ve Kirby Walker tarafindan cekilip, 2013te bizlere sunulmus cevreci bir belgesel. Hayatimizdaki kimyasallari arastirmaya baslayan yapim ekibi, konustuklari her uzmanin konuyu sonunda alev geciktirici kimyasallar (flame retardant chemicals) a bagladigini farkediyor. Sonra da belgeselin konusunu maruz kaldigimiz bu ozel kimyasallar olarak belirliyor.




Yanarak olmek yada bir yanginda yaralanmak, ozellikle de bir cocugun alevlerin ortasinda kalmasi  dusunmek bile istemedigimiz en korkunc sahnelerden biri. Oyle ise evde yanginlarin cikmasini minimize etmek ve de yangin aninda kacma sansimizi maksimize etmek boynumuzun borcu. ABD de her yil cikan yanginlarda 2600 kisi hayatini kaybediyormus. Bu yanginlarin cogu yanan sigaralardan dusen kuller yuzunden koltuklarin alev almasi ile basliyormus. 1970lerden beri bilim dunyasi bu konuda calisiyormus.

1983 bu yondeki calismalar icin bir donum noktasi. O tarihten beri yapilan arastirmalarin cogunun konusu: Koltuklarin yanmasini azaltmali ve geciktirmeliyiz. Teknigi: Koltuklarimizin iclerini kimyasallarla dolduralim. Son 30 yilin calismasi gunumuzde alev geciktirici kimyasallarin en ust teknolojisi kullanildiginda yangin aninda ev halkina 15 saniye kazandiriyor. Bu da pek tabiki hayati bir 15 saniye..

Eger bir kimyasal aninda olume yol acacak kadar zehirli degilse, modern hayat kendisini guvenli kabul ediyor. O yuzden de koltuklarimizi alev geciktiriciler, bebeklerin oyuncaklarini kursunlu boyalar, kozmetik malzemeleri plastifiyanlarla (betona esnekligini veren madde) ve arabalarin motorunda kullanilan yag cozuler (degreasers-motor yaginin cozucusu) ile dolduruyoruz. Bu ne kadar mantikli bir hareket, bu yuzden basimiza ilerde neler gelecek bilmiyoruz.. Kimyasllar ile ilgili okuyup, izledikce de hakli olarak endiseleniyoruz. "Toksik sicak koltuk" da bu yonde gozumuzu acan yapimlardan biri..


Yangin aninda koltuklarimiz, en cok 15 saniyenin sonunda iclerindeki kimyasallarla birlikte alev aliyor. Sansli iseler ev halki kendilerini disari atabiliyor. Yanmaya baslayan kimyasallar ise gaz haline donusup itfaiyecileri bekliyor. Itfaiyecilerin gorevleri ise bu durumda alev geciktirici maddelerin kansorejenligi olcen bir deney haline geliyor. Deneyin sonuclari ise icler acisi. Omrumde hic duymadigim kanserlere yakalaniyor gencecik insanlar.. 

Bizler icin ise maruz kalma suresi uzadikca  tum bu kimyasallar vucutlarimizda birikiyor. Ozellikle Kuzey Amerikada yasayan arkadaslar evinizdeki mobilyalarin etiketlerini kontrol edin. Eger TB 117 kodunu goruyorsaniz, muhtemelen tum aileniz vucudunda alev geciktirici kimyasallar tasiyor, kansorejenligi su goturmeyen kimyasallar.. Ustelik bu kimyasallar anne sutunde bile birikiyor. Hatta kucuk cocuklar koltuklarin uzerinde zipladiklari icin en cok onlar bu kimyasallari solumak zorunda kaliyorlar.. 

"Toksik sicak koltuk" izleyicisinden bu ikilemi dusunmesini istiyor. Ve de tartismasini. 

Peki 1983te ne degisiyor? Hatirlarsaniz yanginlarin cikis sebebi sigara kulunden alev alan koltuklar imis. Yani yanginin tek sebebi (hatta birincil sebebi) koltuk degil.. Sigara!!! Iste 1983te sigara endustrisi Amerikan hukumetinin dikkatini sigaranin yaniciligindan koltuklarin yaniciligina cekebilmis. Cunku kimse yanmayan sigara icmek istemezmis. Kendi kendine sonen kul, zor alev alan sigara hep sigaranin icimini zorlastiran ve tadini kotulestiren sebeplermis. Bu yuzden de yanginlarin sorumlusu koltuklar olmali imis.. 

Cunku cocuklarin yanarak olmesini kimse istemez.. Sanki cok daha fazla cocugun ve itfaiyecinin kanserden olmesi tercih edilebilecek bir durummus gibi..

Sunday, December 21, 2014

Şerit ihlali uyarı sistemi nedir ve nasıl çalışır?

Günümüzde sürüş güvenliğini ve konforunu artırmak için teknolojik gelişmeler sıkça kullanılıyor. Bunun en son örneklerinden biri de şerit ihlali uyarı sistemi. Bu sistem basit bir kameradan oluşan bir güvenlik sistemidir. Fakat başarıyla kazaları engelleyebilir. Kamera ve komplike bir görüntü işleme algoritmasindan oluşan sistem, yollardaki çizgileri nasıl takip ettiğinizi gözlemler. Sinyal vermeden şerit değiştirdiğiniz de ise sizi uyarır. Bu teknoloji özellikle son yıllarda epey bir gelişme gösterdi ve isim değiştirerek şerit koruma yardım sistemine dönüştürüldü. Şerit koruma yardım sistemi aracınızı otomatik olarak şeritlerin ortasında tutmak için gerektiğin de direksiyonu çeviren bir sistemdir. Direksiyonun açısındaki bu düzeltmeler oldukça yavaş dolayısıyla hissedilmesi zor ve hatta sürücü tarafından manuel olarak engellenmesi her zaman mümkün.



Şerit ihlali uyarı sistemi aslında güvenlik çemberi denen daha genel bir sistemin bir üyesi. Adaptif cruise kontrol, şerit ihlali uyarı sistemi ve şerit koruma yardım sistemi, kör nokta uyarı sistemi, geri park sonar sistemi ve geri görüş kamerası bu güvenlik çemberi sisteminin üyeleri olarak sayılabilir. Bütün bu sistemler aslında günlük sürüş koşullarının büyük bir kesiminde aracın kendi kendini sürebilmesi için yeterli. Fakat yinede bu genel sistem sürücünün elleri direksiyonda değilse devre dışı kalıyor. En azından şimdilik, ve tabiki bu çok yakında değişecek.

Şerit ihlali uyarı sistemi nasıl çalışır?


Günümüzde kullanılan şerit ihlali uyarı sistemlerinin büyük bir kesimi ön camın üst orta kısmına takılı olan (çoğu zaman iç dikiz aynasının bir parçası olarak) bir kameradan oluşmakta. Kamera aracın katettigi yolu video'ya kaydediyor ve bu dijitalize edilmiş görüntüler kesikli yada kesiksiz şerit izlerini takip eden bir sistemle destekleniyor. Araç şeritlere çok yaklaşınca ise sürücüye değişik uyarılar veriliyor. Bu uyarılar işitsel, görsel ve hatta dokunsal (direksiyonun yada sürücü koltuğunun titreşmesi gibi) olabiliyor (yada bunların kombinasyonları). Örneğin, bazı araçlarda aracınız sol şeride yaklaşiyorsa koltugunuzun sol kısmı titreşiyor, sağa yaklaşıldığında ise sağ kısmı...




Şerit koruma yardım sistemi ise aracın şeritlere yaklaşıldığını algılayarak direksiyonu çok küçük açılarla çeviriyor ve aracınızın şeritleri ortalamasını sağlıyor. (bazı sistemlerde ise direksiyonun çevrilmesi yerine, aracın yöneldiği doğrultunun aksi tarafındaki ön tekerin otomatik olarak yavaşlatılması ile yapılıyor, her iki durumda da direksiyon dondurulmuş oluyor.)
Daha nadir olarak kullanılan bir diğer yöntem de ise, lazerler yada kızılötesi sensörler kullanılıyor. Bazı araçlarda ise geri görüş kamerası da sistemin şerit takibini daha kolaylaştırmak amacıyla ön kamera ile birlikte kullanılabiliyor (Örneğin; Nissan Altıma).

Çok amaçlı ön kamera başka ne amaçlarla kullanılıyor?

  • Şerit ihlali uyarı sistemi
  • Şerit koruma yardım sistemi
  • Önden çarpma uyarı sistemi
Sistem aracınızın önündeki engellerle aracın arasındaki mesafeyi, ve engellerin araca göre hızını hesaplayarak, aracinizinda hızını kullarak, çarpışma ihtimalinin yüksek olduğu anlarda sizi görsel ve işitsel olarak uyarıyor. Kamera kullanılan sistemlerde öndeki aracın kameradaki görüntüsünün büyüme hızı hesaplanarak, araca ne hızla yaklastiginiz hesaplanabiliyor. 
  • Silecek hızı kontrolü
Bazı araçlarda kameradaki görüntünün camdaki yağmur damlaları dolayısı ile bulaniklasmasi sonucu silecekler otomatik olarak devreye sokuluyor. Aracın hızına göre sileceklerin hızı da değiştirilebiliyor. (Bu sistem çok yaygın değil, çünkü çoğu araçta çok daha eski bir sistem olan yağmur sensorleri kullanıyor, on kameraların araçlarda kullanılması ise çok daha yeni bir teknoloji...)
  • Adaptif hız kontrolü
Subaru Eyesight (görüş alanı) sistemi aracın ön camında stereo kamera sistemi kullanarak (derinlik algılanmasına imkan veren 3 boyutlu bir görüntüleme sistemi) çoğu adaptif hız kontrol sisteminde bulunan bir radar gibi çalışabiliyor. Radarlar çok daha uzak nesnelerin aracinizdan ne kadar uzakta olduğunu hesaplayabilse bile, bu sistemde yakın nesneler için bir radar kadar hassas olabiliyor. Yani otoban hız limitlerini çok aşmıyorsanız, sistem güvenli olarak kullanılabiliyor.


  • Trafik işaretlerinin algılanması
Kameranın kaydettiği görüntüler gelişmiş bir örüntü (ingilizcesi 'pattern') tanıma algoritması ile devamlı olarak incelenir ve tanımlanan trafik işaretleri ve uyarılar gösterge de sürücüye gösterilir. Tanımlanabilen işaretler arasında hız limitleri, geçici yol yapımı hız limitleri yada sis uyarıları sayılabilir. Bu sistem şu anda sayılı araçlarda bulunmaktadır. Aracınız hız limitini algıladığında cruise kontrol sistemi devrede ise hızınızı otomatik olarak ayarlar (izin verilen yasal limit aşımınıda hesaplayarak...) 



Güvenlik çemberini oluşturan bütün bu sistemler, sürücüsüz araçların habercisi. Ama şimdilik bize daha güvenli ve konforlu yolculuklar sunuyor.

Friday, December 19, 2014

Portakalli kurabiye

Her cumartesi saat 2de ailece skype da bulusuyoruz. Her kafadan bir ses cikan bir saat geciriyoruz. Eylul ayindaki kar firtinasi hikayemden beri babam C-vitamini eksikliginden mafoldugumuza inaniyor. Biz de onu ikna etmek icin surekli portakal yiyoruz.

Gecenlerde yine bir ton portakalla eve geldik. Portakallar mutfaga sigmayinca, bari kurabiye yapalim, ese dosta dagitiriz diye dusunduk. Malum kuzey amerikalilar tatli sever. Hemen internetten bize uygun bir tarif bulundu, ve de aninda denendi. Elcim hanima sorarsaniz cok kolay ve de hafif bir tarifmis, sivi yag ile yapildigi ve de portakallari rendeleme isi Ceyhun'a yikildigi icin :))

MALZEMELER:(yaklaşık 40 kurabiye çıkıyor)
1 yumurta
1,5 çay bardağı şeker
1 çay bardağı sıvı yağ
2 adet portakalin suyuve de ince rendelenmiş kabukları (rendenin ince tarafi ile)
1 paket kabartma tozu
4-4,5 su bardağı un
(istege bagli olarak 1 paket vanilya da eklenebilir)

YAPILIŞI: Yumurta ile şekeri çırpın. Sivi yağı, portakal suyunu, portakal rendesini, kabartma tuzunu ve de kullanilacaksa vanilyayi ekleyin. Ele yapismayan yumusak bir hamur elde edene kadar yavas yavas un ekleyerek yogurun. Yaglanmis tepsiye, ceviz buyuklugunde parcalar kopararak dizin. 180 derece firinda hafif pembelesinceye kadar pisirin. Isterseniz uzerini ceviz, yumurta sarisi, kuru uzum gibi malzemelerle de susleyebilirsiniz.


Firina koyarken, 6 ay kurabiye yiyecegiz herhalde dedik :)) sonra firindan guzel kokular yukselmeye basladi..


Elcim'in fotograf makinasini alip gelme suresinde Ceyhun kac kurabiye yemis olabilir??


2015 Model Fiat 500x

Fiat'ın 2015 yılında piyasaya süreceği 500X modeli genişlemeye devam eden Fiat 500 ailesinin yeni bir üyesi olma yolunda. Ayrıca aileye en son katılan 500L'den daha çok tutulacağını öngörmek çok da zor değil. Kompakt bir crossover olan fiat 500'un rakipleri arasında Chevrolet Trax (Opel Mokka), Renault Captur ve Nissan Juke gibi araçları sayabiliriz.


Aracın üst modellerinde 4 çekiş sistemi ve 9 vitesli otomatik bir vites bulunmakta (kuzey amerikada'ki Jeep modellerinde uzun zamandır kullanıyor bu şanzıman...). Ayrıca araç Jeep Renegade ile aynı platformu paylaşıyor olacak. Aracın kabinindeki malzeme kalitesinin Fiat'ın şimdiye kadar ürettiğinin en iyisi olacağı söyleniyor.



Kişiden kişiye çok değişen bir olgu olduğunu düşündüğüm için aracın tipi ile ilgili yorumlar yapmaktan kaçınıyorum. Ancak modern hatlara sahip olduğunu söylemek gerekiyor ve 500 modelinin sevimli durusunu yansıtıyor.

500X avrupada Urban(Pop, Pop Star ve Lounge trimleri ile) ve Off-Road (Cross, Cross Plus trimleri ile) versiyonlari ile sunuluyor olacak. Urban trimleri hali hazırdaki Fiat modellerinden çok farklı olmayacağa benziyor. Arazi modellerinde tampon kitleri sunulacak ve böylece skid levhaları kullanmak ve abartılı dik rampalar için modifikasyon yapmak mümkün olabilecek. Bu özellikleri ile 4x4 küçük ebatlı cross-over rakibi olan Chevrolet Trax'a çoktan fark atmış olacak.

Araç Avrupa'da 3 motor seçeneği ile sunulacak. Bunlardan 2'si dizel. Benzinli motor Fiat'ın geliştirdiği 1.4 Multiair 170 bhp motor. Dizel motorlar ise 1.6 litre 118 bhp (Multijet-II) ve 2.0 litre 138 hp olarak sunulacak. Bu motor seçeneklerinden hepsi 4x4 seçeneği ile satışa çıkarılacak. Yani her türlü motor ve çekiş ikilisi seçeneği sunulacak.

Bütün modellerde "Drive Mood" denen bir switch ile Normal, Sport ve All-weather sürüş modları arasında seçim yapabiliyor olacaksınız. Aracın yol tutuşu ise cross-over olması dolayısıyla çok iyi değil ama hayal kırıklığına uğratmıyor olacak. Fiyatının ise muadili olduğu araçlarla aynı seviyede olması bekleniyor (Mini'ler den ucuz olacağı kesin).

Friday, December 5, 2014

Extinction Point, Paul Antony Jones

Uzun suredir kitap okumuyordum. Elcim hanim kendi kendine kindle'i ile takiliyor.. O yuzden eve kitap girip cikmiyor.. Benimle de okuduklarini cok nadiren paylasiyor. Ben de her zamanki tembelligimden olsa gerek yeni kitaplar arastirmiyorum. Sonucta da elimi bir kitaba surmeden haftalar haftalar gecirebiliyorum..

Gecenlerde benimki elinde kindle i ile geldi: " Al sen bu kitabi seversin." Benim her seye muhalefet bunyem aninda agzini acti: "Neden?" Kitabin konusunu ogrenince fazla itiraz etmeyi birakip, okumaya basladim. Basladigim gibi de elimden birakmadan bitirdim.



Extinction point (maalesef henuz Turkce'ye cevrilmedi) Paul Antony Jones'un ikinci bilim kurgu romani. Mart 2012'de e-kitap olarak yayinlanmis. Basili kopyasinin yayinlanmasi ise Ocak 2013u bulmus. Jones, web sitesinin takipcileri ile zaman zaman kitaplarini ucretsiz olarak paylasiyor. O yuzden biz de aile olarak kendisini destekliyor ve takip ediyoruz. Yanlis anlasilmasin, belesciligimizden degil, e-kitaplari ve kitap paylasimini destekledigimiz, ustelik yeni kitap basilmasini elimizden geldigince protesto ettigimiz icin.

Jones, Ingiltere dogumlu gazeteci ve yazar. Su anda Nevada'da esi, kedi ve kopekleri ile yasiyor. Nevada'nin iklimine alisamamis olsa gerek, evine girip cikan orumceklerden sikayet ediyor, kendini tanitirken:

Paul Antony Jones

Extinction Point, apokaliptik bilim kurgu alaninin surukleyici orneklerinden. Kitabin fikri gercekten cok carpici. Beni oylesine heyecanlandirdi ki, etkisinden cikamadan kitabi bitirdim, ayni heyacanla da ikinci kitabi indirdim. Extinction Point'in kahramani Emily Baxter, yirmili yaslarinda New York da yalniz basina yasayan bir gazeteci. Siradan bir is gununde, doktor randevusunu beklerken, Avrupa'da kirmizi bir yagmur yagdigini izliyor televizyonda. Profesyonel dejenerasyondan olsa gerek, doktorun ofisinden ayrilinca, bilgi toplayarak eve gidiyor. Yolda da kirmizi yagmura yakalaniyor. Kisa sure sonra da bildigi, icinde yasadigi dunyanin donusmesine taniklik ediyor.

Kitap bittikten sonra ise eksikliklerini ve bana tuhaf gelen yerlerini farketmeye basladim. Ornegin, Emily denen kisi, tanidigi sevdigi herkesin olumune taniklik ederken, bir iki bagiriyor, sonra da aninda bisiklet ile dunya turu planlari kuruyor. Ustelik Emily guya Amerikanin bozkirlarinda buyumus, ciftci bir ailenin kizi ve araba kullanmayi bilmiyor. Inanin bana buyuk sehirler haricinde kuzey Amerika'da araba kullanmamak, okuma yazma bilmemek gibi bir eksiklik.. Ozellikle de bozkirlardan kacmak isteyen gencligin tek cikis yolu arabasina atlayip uzaklasmak. Bu faktoru Emily'nin New York'ta biten hayat hikayesi ile birlestirince ana karakterimiz tum inanilirligini yitiriyor. Cevresindeki gelismeleri-bildigimiz dunyanin sona erisini- bizlere ruhsuz bir tonda haber bildirir gibi aktarmasi ise, okuyucunun Emily ile bag kurmasina engel oluyor. Tum iyimserligimle bunun da profesyonel dejenerasyon olduguna inanmak istesemde, kitap oyle bir noktaya geliyor ki, Jones bile sanki Emily'nin ruhsuzlugu icin bahaneler uydurmaya calisiyor. Kitabin sonunda Emily, elinde kalan son yemegini de yeni arkadasi ile paylasip, kendisi iki tane biskuvi ile aksam yemegi yiyince de kafanizdaki ruhsuz Emily imaji yerle bir oluyor.. Hem zaten o nasil bir karakter ki, kurtlar sofrasi New York'ta daha otuzuna gelmeden en iyi yayin kurumlarindan birinde muhabir olabiliyor???

Ayrica ne demek Alaska'ya bisikletle gitmek?? Kac ay surer o yolculuk? Birisi Jones'a Alaska'nin buradan kuzeyde oldugunu soylesin lutfen..

Serinin ikinci kitabini okumak icin sabirsizlandigim su gunlerde, bu bisiklet hikayesinin fazla uzamamasini umuyorum. Yoksa kitabin fikrinin etkileyiciligi beni daha ne kadar kendisine baglayacak bilemiyorum.

Thursday, December 4, 2014

2015 Tesla Model S P85D

2015 Tesla Model S P85D


Tesla Model S P85D
Resimden de anlaşılacağı bu bloğumda Tesla'nın 2015 model Model S P85D modelinden bahsetmek istiyorum.

Tesla, 2015 yılında piyasaya süreceği, (Teslanın sitesinden şu anda siparişinizi verebiliyorsunuz, erken gönderim tarihi olarak da Aralık ayını seçmek mümkün görünüyor...) yeni modelini iki yeni özellikle tanıtmayı tercih ediyor.  Bunlardan biri Audi ve Mercedes'in öncülüğünü yaptığı Autopilot özelliği, bir diğeri de, çift elektrik motorlu 4 çekiş sistemi.

McLaren F1
Tabiki bu P85D'nin bu özellikleri çok önemli ama bir diğer önemli konu beygir gücündeki artış. Araç çift motorla tam olarak 691 beygir güç üretiyor ve 930 Nm torku sıfır devirdeyken lastiklere ve dolayısıyla yola aktarabiliyor, İçten yanmalı benzinli ve dizel araçların beygir gücü tork eğrisini görmüş olanlarında bildiği gibi, içten yanmalı motorlar, rölantide iken çok az miktarda tork ve güç üretirler. Bunu engellemek için yeni araçlarda yüksek devirlerde kalkışı hızlandırmak için yazılımlar bulunmakta. Her ne kadar etkili olsada bunun elektrik motorunun torku ile mücadele etmesi imkansız. Tesla'nın CEO ve CTO'su ve Space X şirketinin CEO ve ürün mimarisi şefi Elon Musk'ın da vurguladığı gibi, P85D hızlanma söz konusu olduğunda Mc Laren firmasının efsane F1 modeli ile yarışıyor olacak ve ötesi bu hiper araba kategorisindeki hızlanma değerlerini 4 kapılı bir aile aracı olarak sunacak. Böyle bir karşılaştırma yapmak biraz yanlış bence, çünkü P85D son hızı olan saatte 250 km'ye ulaştığında McLaren F1'in son hızı olan saatte 386 km'ye ulaşmak için hala hızlanacağını unutmamak gerekiyor. Her ne kadar benzetme biraz iddialı olsa da Tesla'nın 0-96 km'ye hızlanma süresi olan 3.2 saniye dört kapılı bir sedan araç için hiç te fena sayılmaz. Hatta şu anda üretilen en çabuk hızlanan 4 kapılı aile arabasını olduğunu söylemek yalan olmaz.

Dodge Charger SRT Hellcat
McLaren F1 ile karşılaştırma yapmadan önce şu anki rakiplerini görmekte de fayda var. Örneğin 2015 model Dodge Charger SRT Hellcat (707 beygir,880 Nm tork) de aynı Tesla gibi sedan ve dört çeker. Tek farkı içten yanmalı, benzinli, ve süpercharger'li bir motora sahip olması ve ürettiği gücü yere 8 vitesli çift debriyajlı otomatikleştirilmiş manuel vites kutusuyla aktarması. Bunun sonucu olarak 0-96 km/saat hızlanması 4.0 saniye civarında ve başlangıç fiyatı da Amerika'da şu anda 64 bin dolar civarı. İki aracın tork ve beygir gücü değerleri birbirine çok yakın olmasına rağmen aradaki 0.8 saniyelik 0-96 km/saat hızlanma zamanı farkı çok büyük (0-96 km/saat hızlanması 10 saniye olan bir araç için bu fark çok küçük gelebilir, fakat 4 saniyeler civarında yarışıyorsanız bu fark gerçekten de çok büyük). Bunun sebebi tabiki önceden de bahsettiğim gibi elektrik motorunun maksimum torkunu 0 devirdeyken sürücüye sunması. Tabi bu fark için ekstra olarak 36 bin dolar civarında bir fark ödemeniz gerekiyor Amerika'da. Yakıcağınız benzinin farkınıda hesaplarmak gerekiyor. Tesla, pili için 8 yıllık sınırsız km garantisi sunuyor. Yani benzinli bir araca kıyasla, yaptığınız km kadar kar ediyor olacaksınız. 8 yılda 150 bin km yol yaparım diyorsanız, aracı 330 kez tam olarak şarj etmeniz gerekiyor. Bu durumda 28 megawatt-saat elektrik enerjisi tüketmiş oluyorsunuz. Elektriğin kw-saatine Amerikada 8 cent ile 17 cent arasında değişen bir miktar ödeniyor. Bu durum da en kötü durumda yaklaşık olarak 4800 dolarlık elektrik yakmış oluyorsunuz.Buna vergiler eklendiğinde bu miktar rahatlıkla 7 bin doları bulacaktır. Benzin fiyatlarının önümüzdeki 8 yıl içerisinde aynı kalacağını varsaysak bile, Dodge Charger SRT Hellcat karma olarak 16 mpg tuektime sahip. Bu da yaklaşık olarak 5900 galon benzin tüketeceğiniz anlamına geliyor. Şu an benzinin en pahalı olduğu eyaletlerden olan New York ta 19 bin dolar civarı ediyor.Kısacası Amerika için bu fark değer mi derseniz, bence değmez. Ama tabi çevreci biriyseniz, para hesabı yapmanın bir anlamı kalmıyor.

Türkiye gibi benzinin çok pahalı olduğu ülkeler de yaşayan ve bir araca verecek 150 bin - 200 bin dolar civarı parası olan insanlar için ise Tesla'nın yeni modeli kesinlikle kaçırılmayacak bir fırsat, çünkü muadili araçlar Türkiye de ÖTV farkından dolayı yaklaşık 1 milyon dolara gidiyor.

Sunday, November 16, 2014

Panopticon by Peter Vlemmix, 2012

Gorevine yeni atanan Ingiltere Devlet Iletisim Muduru (head of the U.K Government Communications Headquarters ) R. Hannigan, Kasim ayinin basinda demis ki: Mahremiyet/gizlilik asla mutlak bir hak olmamistir.

Biz senelerdir kendimizi paraliyoruz, 100 kisilik siniflarda mahremiyet haklarini ihlal etmeden ogrencilere notlarini nasil aciklayacagiz, odevlerini, sinavlarini, lab raporlarini nasil teslim edecegiz diye.. Bu yuzden her odeve, sinava, rapora kapak hazirlayip, bir ton agac katlediyoruz. Meger bosunaymis.. Sirf bize eziyetmis.. 25 senelik ogrencilik hayatimda okul numaram birinin eline gecerse bana ne yapabilir onu bile cozemedim ustelik..

Ingiliz ajanlarinin basi olan bu arkadas, Facebook ve Twitter gibi sirketlerin, pek dogal ve kanuni olarak kullanicilarinin tum bilgilerini paylasmalari gerektigini iddia etmis. Bu iddiadaki kullanicilar kim? sozu gecen kanunlarda kimin kanunlari? ve de dunya capinda hizmet veren bu sirketler ellerinde bulunan bilgileri kimlerle paylasacaklar?

Gectigimiz ay Financial Times'a da benzer aciklamalarda bulunan Mr. Hannigan, internet uzerinden hizmet veren Amerikan sirketleri hakkinda en fazla konusan devlet erkanlarindan.. Hatta cikarilacak yeni kanunlarla, sirketlerin ellerindeki bilgileri paylasmak zorunda birakilmasi gerektigini savunacak kadar ileri gidiyor. Tabii ki sirketlerin korkusu da boyle bir durumda dunya capinda kullanicilarini kaybetmek. 2014 ilk yarisi itibariyle Facebook'un 1.35 milyar, Twitter'in ise 255 milyon aktif kullanicisi mevcut. Ustelik her kanun cikaran devlete ellerindeki tum bilgiyi verecekler mi? orasi da biraz karisik..



Iste Panopticon da, tam olarak bu konuyu inceliyor. Internet kullanicilarinin mahremiyet ve gizlilik haklari. Panopticon, 2012 de Peter Vlemmix tarafindan Hollanda ve Almanya'da cekilmis bir belgesel. Konunun uzmanlari disinda, sokaktaki insanlara da uzatiyor mikrofonu Vlemmix. Hollanda'da aldigi cevap hep ayni: "Benim saklayacak bir seyim yok, kim istiyorsa dinlesin, ne istiyorsa ogrensin!" Almanlar ise bu konuda cok daha temkinliler, cunku son 100 yilda acik bir toplumken, kapali bir dikta toplumuna, sonra da tekrar acik  bir topluma donustuler. Surekli takip edilme ve dinlenme fikrinin insanlara, topluluklara neler yapabildigini yasadilar ve hatirliyorlar.

"Ben merak edilecek bir insan degilim ki" diye dusunen bir coklarimiza sesleniyor Panopticon, "Ne icin biriktiriyorlar bunca merak edilmeyecek bilgiyi?? Simdilik sadece depoluyorlar diye fazla kafaya takmiyoruz ama ya bir gun tum o bilgiyi isleyecek teknolojimiz olursa? Ya bugun ilginc degil ki diye dusundugumuz bir takim olaylar, o zaman ilginc olursa? Yine de gizlemek istemeyecek miyiz? Vlemmix'e bu noktada katilmamak mumkun degil, ancak...

Biz ailece belgeseli karisik duygularla izledik. Internetin her turlu nimetinden her firsatta faydalaniyoruz. Ders notlarina, haberlere, bilimsel ve populer yayinlara hep internet uzerinden ulasiyoruz. Hatta Panopticon'u da Documentary Storm' dan seyrettik. Diyecegim su ki, madem biz internetin bize sunduklarini kullanirken gozumuzu bile kirpmiyoruz, neden elinde guc olan kurumlarin, sirketlerin ve de insanlarin aynisini yapmamasini bekliyoruz ve de talep ediyoruz?

Panopticon cekilip yayinlandiktan sonra gecen iki senede bizim gezegende isler sanirim iyice sarpa sarmis ki Mr. Hannigan ve arkadaslari gozetlemeyi kanunlastirmayi onerebiliyorlar. Onlar her turlu bilgiye ulasma yolunda ilerleye dursun, bizim bu konuda hala kafamiz karisik, neye hakkimiz var? Tamam peki mahremiyet ugruna internete savas acalim ama dizileri nasil seyredecegiz..? 

Ben kendimce insanogluna, mahremiyetini yeniden tanimlama ve sinirlarini belirleme cabasinda yurekten sans diliyorum. Umarim insanlik bu konuda kararini benden once verir..  Cunku aklina ne gelse bloguna yazan biri olarak, mahremiyete mi inanmiyorum, kendimi fazla mi ilginc buluyorum, bilemiyorum. Ama inandigim tek bir sey varsa, o da insanlarin gizleme, unutma, unutturma hakki oldugu..


Tuesday, November 11, 2014

Milfoyden bohca borek, for Ceyhun Kirimli

Cok uzun suredir blog yazmiyorum, acliktan oldugumu dusunuyordunuz degil mi? Sevgili esim kendini Kalkulus'e adadigi icin son iki aydir evde ozel bir sey yapilmiyor. Ne yapsinmis, bu seneki cocuklar cok hevesliymis, onlarin ogrenme azminin korelmesine izin veremezmis.. Ben de hevesliyim, yemeye icmeye cok hevesliyim, bana ne olacak, benim istahimin korelmesine neden goz yumuluyor.. Cumartesi aksami cok soylenmis olmaliyim ki, pazar sabahi en sevdigim boreklerden biri olan sosisli milfoy boreginin kokulariyla uyandirildim..


Bu boreklerden daha once (bunlar aylaaar aylar once) bircok kez pisirdik, hatta hazirlamasi ve pisirmesi cok pratik oldugu icin, spontane pikniklerimizde genelde kendileri bize eslik ettiler.. Havalar bozmus, tek gittigimiz yer okul haline gelmis olabilir.. Boreklerimiz lezzetinden bir sey kaybetmiyor.

Milfoy boregini ilk pisirmemiz tamamen sans eseri oldu. Alisverise yalniz giden Ceyhun, yufka yerine su asagidaki paketi alip gelmis:

Alinan her seyi yemek zorunda oldugumuza inanan Elcim de, paketten cikan milfoylerin icine ne bulduysa doldurmus:

 Kutunun icinden iki paket cikiyor, paketlerin her birinden de kare seklinde birer adet ince milfoy hamuru cikiyor. Bizimki her biri kareyi dorde boluyor...
 Her bir parcadan da bir tane bohca hazirliyor..

 Bohcalarin icine ne isterseniz doldurabilirsiniz.. Bizim favorimiz: iki ince domates dilimi, iki parca tatli sivri biber, yarim sosis, beyaz peynir ve kasar rendeleri.. 

Malzemeleri dizmemiz bitince, hamurun uc kosesini kapiyoruz. Malzemeler disardan gorunebilecek ancak tasmayacak sekilde olacakmis..


Son olarak da uzerlerine yumurta sarisi, corek otu ve/veya susam surerek, 180 derecelik firinda yaklasik yarim saat pisiriyoruz. Iste sonuc:



Ve de asil sonuc:

Ben aslen uyandirilmaktan hic hoslanmam, sabahlari da sempatik olmam :)))


Wednesday, October 29, 2014

Dizel araçlara su/metanol enjeksiyonu ve yararları

Turbo dizel aracınız varsa ve performansından memnun değilseniz aracınıza taktırabileceğiniz kitlerden biri su/metanol enjeksiyonu. Dizel motorlu araçlara yapılan LPG veya NOS enjeksiyonu gibi metanol de aracınızın performansını artırmak için kullanılabiliyor. Öncelikle metanol enjeksiyonunun ne olduğundan bahsetmek ve bu uygulamayla ilgili detaylı bilgi vermek istiyorum.

Su/metanol enjeksiyonu adından da anlaşılacağı üzere suyun ve metanolun değişik oranlarda (amaca göre sizin önceden belirlediğiniz bir oranda) motorun emme manifolduna püskürtülmesidir. Bu oran çoğunlukla %100 su veya %50 su + %50 metanol veya %70 su + %30 metanol olarak önceden belirlenebilir. İsterseniz baska oranlar denemek de mümkün. Aracınıza taktırdığınız kitin deposuna (bazı kitlerde aracın silecek suyu haznesi depo olarak kullanılıyor, nedenini açıklayacağım) istediğiniz oranda karışımı koyabilirsiniz. Metanol su karışımı sıvı olarak emme manifolduna püskürtüldüğünde manifoldun içindeki sıcak havanın ısısını emerek yanma odasına ulaşır. Hatta silindire girerken ve emme valfleri kapanırken dahi ısı emmeye devam eder. Basınç altındaki sıvının gaz hale geçtiği andaki basınç ve sıcaklık doyum noktası olarak adlandırılır. Pistonlar karışımı sıkıştırırken karışım hala sıvı haldedir ve doyum noktasına ulaşmamıştır, dolayısıyla etrafından ısı çalmaya devam eder. (Bunun sebebi suyun yüksek miktarda ısıyı hapsedebilen ısı sığası yüksek bir madde olmasıdır. Yani karışımınız su bakımından ne kadar yoğunsa karışımın doyum noktasına varması o kadar zaman alır ve dizel motorunuzu o kadar soğuk çalıştırmış olursunuz.) Karışımın doyum noktasına ulaşıp gaz haline geçmesi dizelin püskürtülüp alev almasına kadar ertelenir. Faz değişimi sırasında sudaki oksijen molekülleri yakıt ile reaksiyona girer ve böylece daha fazla oksijeni motora su olarak taşımış olursunuz. Ama şunu söylemek gerekiyor ki sadece su püskürtülen uygulamalarda bu şekilde bir beygir gücü artışı görülse de bu artış dikkate alınmayacak kadar azdır. Ama tabiki aynı şeyi metanol için söyleyemeyiz, çünkü metanol en basit alkoldür ve tabiki yanma sırasında açığa çıkardığı yüksek enerjiyi hydrokarbon bağlarında saklamaktadır. Kısacası bir tür yakıttır.

Su/metanol enjeksiyonu ilk olarak Sir Harry Ricardo adlı İngiliz bir mühendis tarafından 40'ların başında keşfedilmiştir. Tabii ki amaç performans artışının ikinci dünya savaşındaki benzinle çalışan uçaklara sağlayacağı avantajdır. İlk çalışmalar sadece suyun püskürtülmesi ile yüksek basınç altındaki buji ile ateşlemeli sistemlerin efektif yakıt oktanının artırılması ve bu şekilde güç artışı sağlanmasıdır. Bu da tabiki it dalaşında üstünlük sağlamak ve savaşı kazanmak demektir. Tabiiki bizim amacımız bu değil...

Biraz da faydalarından bahsedelim. Dizel motorlarda emme manifoldundaki ısıyı düşürmenin bize yararı nedir? Öncelikle, ısı düştüğü için hava daha yoğun hale gelir ve aynı basınç altında ve aynı hacimde daha çok havayı silindire taşımış olmanız demektir. Bu da hem beygirin hem de torkun artmasına sebep olur.

Şimdilerde üretilen bütün dizeller bildiğiniz gibi yüksek teknolojiye sahip turbolar bulundurmakta. Problem ise turbonun çalışma prensibi sebebiyle, yüksek basınç altında emme manifolduna itilen havanın ısısının artması. Her turbonun uygulayabileceği maksimum bir basınç limiti vardır. Eğer bu limite yakın basınçlarda turbonuzu zorluyorsanız (size söylüyorum dizel aracına chip tuning yaptıranlar) bu ısı daha da artar. Turbonuz adeta bir saç kurutma makinesi gibi çalışır. Üzülmeyin çünkü su/metanol kitlerinden en çok faydalananlar bu durumda olanlardır.
Bir diğer fayda ise emme ısısının düşmesinin sonucu olarak egzoz ısısının da düşmesi. EGT denen egzoz gaz derecesinin düşük olması motorunuzun aşırı yük altında zorlandığı durumlarda ısıdan dolayı zarar görmesini ve aşınmasını engeller. Bu nedenle su/metanol kitleri Amerika'da ve Kanada'da en çok olarak yük çeken pick-up kamyonetlerde bulunuyor. Aşırı yükle yüklendiklerinde ve yokuş çıkmak zorunda kaldıklarında dahi motorlarının ısınmaması bu kamyonetlerin motor ömrünün artması için çok önemli bir etkendir.

Metanolu nereden bulacağınız hakkinda da birkac bilgi vermek istiyorum. Kuzey Amerika'da en ucuz ve zaten su ile karıştırılmış metanolu silecek suyu olarak bulabilirsiniz. Evet yanlış duymadınız, Kuzey Amerika'da %30 hatta daha fazla oranlarda metanol içeren silecek suları marketlerde çok ucuza bulunabiliyor. Türkiye'de de hala bu şekilde satılan silecek suyu markaları var. Fakat metanol zehirli olduğundan çoğu marka metanol yerine gliserin içermektedir ve aldığınız silecek suyunun içindekileri bu yüzden mutlaka okumanız gerekiyor. Yanlışlıkla gliserinli silecek suyu kullanırsanız aracınıza veda edersiniz. Kullanıcağınız silecek suyunun içeriğine bakıp içinde metanol olduğundan emin olduktan sonra, içinde parfüm veya temizleyici deterjan (köpüren) olmadığındanda emin olmanız gerekiyor. Metanollü silecek suları zehirli olduğundan su ile karıştırılmaması için kimyasal renklendiricilerle renklendirilir (kırmızı, mavi, sarı gibi). Bundan korkmanıza gerek yok çünkü bu renklendiriceler eser orandadır ve motorunuza zarar vermez.

Gelelim dezavantajlarına. En büyük dez avantajı uzun vadeli kullanım durumunda, motora enjekte edilen suyun zamanla motorun parçalarını paslandırmasıdır. Ama yeni nesil turbo dizel motorların çoğu paslanmaya karşı çok dirençli alaşımlardan veya paslanmayan alüminyum bloklardan üretilmektedir. Eğer aracınızın motor bloğu aluminyum ise endişelenmenize gerek yok.

Son olarak da bir kaç rakam vererek ne kadar bir performans artışı beklemeniz gerektiğinden bahsetmek istiyorum. 2004 model Dodge 3500 Cummins dizel kamyonete uygulanan bir sistemden bahsetmek istiyorum. Araçta dizel chip tuning uygulaması yapılmış ve %32, %50 ve %75 metanol bulunduran karışımlar denenmiş. Aracın fabrika çıkışı verileri şöyle: 279 beygir ve 786 Nm tork (verilen değerlerin hepsi yola aktarılan güç, fabrika verileri gibi krank milinden ölçülmemiş). Chip tuning ile aracın verileri 379 beygir ve 1038 Nm'ye çıkmış. Bu artış chip tuning deneyimi olanları şaşırtmasın çünkü Kuzey Amerika'daki pick-up kamyonetler dayanıklılığı ile meşhurdur (1 milyon km yapmış ve hayatı boyunca yük taşımış bir çok pickup gördüm) ve bunu tabiki motorlarının kaldırabileceği gücün çok altında çalışmasına borçlular. Yüzde 32 lik silecek suyu ile bu değerler 429 bg ve 1183 Nm tork'a yükselmiş. Yüzde 50'lik metanol/su karışımı ile 453 bg ve 1260 Nm tork elde edilmiş. Ve son olarak yüzde 75 lik karışım ile de 487 bg ve 1301 Nm tork'a ulaşılmış.

Kısacası chip tuning uygulaması yaptırdıysanız veya yaptırmayı düşünüyorsanız kesinlikle tavsiye edeceğim bir uygulama su/metanol enjeksiyonu uygulaması. Zaten chip tuning yapılmış turbo dizel aracınıza silecek suyu ile yüzde 13 oranında beygir gücü artışı elde edebilir ve hatta motorunuzun daha sağlıklı ve uzun ömürlü olmasını sağlayabilirsiniz....



Tuesday, October 7, 2014

Iklim degisimi yuruyusu, 21 Eylul 2014

Uc bin motorluk arabamiza binip bulusma yerine gittik. Atmosferdeki karbondioksit artisini protesto ettik. Albertanin cigerinin petrol ve dogal gaz icin sokulmesine uzulduk. Yuruyusten sonra da gece hava soguyor diye dogal gaz yakarak evimizi isittik.



TBay'in cevreci nufusuyla da bu iki yuzlulugumuzu konustuk. Iyi guzel bulusuyoruz, birlikte belgeseller seyrediyoruz, Kanada'nin her kosesinden cevrecileri sehrimizde agirlayip onlarla fikirlerimizi paylasiyoruz da... eninde sonunda hepimiz karbondioksit uretmeye gunluk hayatlarimiza donuyoruz.

Ne yapabiliriz? Burada dunyanin geri kalanindan boylesine izole yasarken, elimizden ne gelir ki? Disaridan gelen herseye bu kadar bagimliyken, biz neyi degistirebiliriz?

Burada beni en cok sasirtan ilk nokta, meyva agaclarinin hali.. Elma Kuzey Amerika'ya 17. yuzyilda koloniler tarafindan getirilmis. Elmanin envai cesidi bu kitayi sevmis, yerlesmis ve yayilmis. Bugun Cinden sonra dunyanin en buyuk elma ureticisi Amerika (Turkiye de ucuncu sirada yer aliyor.).

Kanada'nin her yerinde de elma agacalari mevcut. Agustos-Eylul aylarinda bir cok elma agacinin uzeri meyva dolu oluyor. Sanirim o elmalari yiyen sadece biziz.. Bu yukaridaki resimde okula yurudugumuz yolun uzerindeki bir agaci goruyorsunuz. Agac bir evin bahcesinde, citlerin uzerinden de sokaga tasiyor. Biz bir aydir hergun bir kac tane aliyoruz yere dusenlerden. Ama evin sahipleri bu kadar zamanda agaca ellerini surmediler. Ayni kaderi sehrin her yerindeki bir cok meyva agaci paylasiyor. Agaclara hayvanlarin ulasmasini da citlerle engelledigimiz icin, kilolarca meyvayi curumeye terk edip, kendimiz taa guney amerikadan bir ton karbon dioksit salarak bize ulasan meyvalari yiyoruz.

Bizler, iklim degisimi konusunda endiselenenler en azindan bu elmalarin, meyvalarin yendigine, cope atilmadigina emin olamaz miyiz? Issizligin alip basini gittigi bu sehirde, birilerinin taze meyva yemesini saglariz hem..Sehrin cevrecileri bile benim elma agaclarina neden bu kadar uzuldgumu hala anlamadilar. Ben en azindan birilerinin bu konudaki fikrini degistirene kadar elmalar hakkinda konusacagim, inatciyim..

21 Eylul yuruyusunde katilimcilarin gundemindeki asil konu ise, sehrimizin enerji kaynaklari.. TBay nihayet gecen Nisan ayinda elektrik uretimi icin komur yakmayi durdurabildi. Hydro elektrik sehrimizin ihtiyacinin cogunu karsiliyor. Kapanan komur santrali de biomass santraline cevrildi. Son olarak da gunes enerjisi hizla yayginlasiyor. TBay'in en onemli ozelliklerinden biri Ontario'nun en cok gunes goren yeri olmasi. (Istatistiklerin yalancisiyim). Bir sure oncesine kadar devlet gunes enerjisi yatirimlari konusunda her turlu destegi verirken, simdilerde bize dogal gaz satisini artttirmak istedigi icin, "destek" konusunda sorun cikarmaya basladi. 

Biz de simdilik en cok bu konuda calisiyoruz, elimizden geldigince sesimizi duyurmaya ugrasiyoruz. Cunku yeni bir boru hattini kuzeyimizdeki el degmemis dogal hayatin tam ortasinda istemiyoruz.. 




Yuruyusten fotograflar:
 Her evde 5 arabanin oldugu, "truck=kamyonet" sahibi olmanin gurur meselesi yapildigi bir sehir icin azimsanmayacak bir kalabalik bulustu 21 Eylulde

 Hava 7-9 derece arasinda degisirken, coluk cocugu tsortlarla salmislardi sokaga..
 Kisa bir giris konusmasinin ardindan yuruyuse basladik..


Yurusumuzun sonunda kendi gundemimiz olan Energy East boru hatti ve engellemek icin elimizden ne gelecegi sorusunda konusmaya basladik

Biz ayrilirken, bir sonraki protesto etkinligimiz planlanmaktaydi..


Bumerang - Yazarkafe