Ceyhun Kirimli has a PhD. in Biomedical Engineering with areas of competence in Molecular Biology, Genetics & Biomedical Engineering and Computational Sciences with focus on Development and Design of Biosensors.

http://www.linkedin.com/in/ceyhunkirimli
http://ceyhunkirimli.com

Ad Unit

Monday, June 30, 2014

The Worst Hard Time: The Untold Story of Those Who Survived the Great American Dust Bowl by Timothy Egan


 (Resim amazon.com dan alinmistir.)

The Worst Hard Time, New York Times yazari Timothy Egan tarafindan 2006 da yayinlanmis bir tarih kitabi. Kitap buyuk buhran yillarinda orta Amerikada yasanan kuraklik ve kum firtinalarini hayatta kalanlarin hikayeleri ile anlatiyor. Boyle bir kitabin yazilmasi icin belkide son sansini buyuk bir basariyla kullaniyor Egan. Basiminin Katrina kasirgasini takip etmesi ise kitabin daha da fazla ses getirmesinde etkili oluyor. Timothy Egan'la kitap uzerine yapilmis bir soylesiye bu linkten ulasabilirsiniz:

 Houghton Mifflin Books-Interview with Timothy Egan

Benim The Worst Hard Time ile tanismam 100 yillik yalnizlik'i bitirmemden sonra oldu. Uzun sureli kuraklik ve yagislardan hem etkilendim hem de boyle donemleri yasayan insanlarin hikayelerini okumak istedim.  Uye oldugum cevirimici bir kutuphanede buldum The Worst Hard Time'i. Kitabi secerken sahip oldugu odullerden (2006 National Book Award for Nonfiction ve 2006 Washington State Book Award ) ya da o donemde yasananlardan hic mi hic haberim yoktu.

The Worst Hard Time, 1901-1930 donemiyle basliyor. Orta Amerikanin duzluklerinin sonu dusunulmeden tarim arazileri haline getirilmesini tasvir ediyor. 1930da kuraklik basladiginda, bolgenin dogal bitki ortusunu kaybetmis olmasi, kacinilmaz felaketi getiriyor. Sert ruzgarlar ve bitmek bilmeyen kuraklik, binlerce yilda olusmus topragin, kum firtinalari seklinde New York'a, Washington'a kadar herseyi toza bulamasina sebep oluyor.

Kitabin her sayfasinda insanlarin hayata ve topraga tutunma cabalarina sahit oluyoruz. Yasam sartlari ve buna ragmen gosterdikleri mucadele keskin ve dokunakli bir dille anlatiliyor. Kara pazar 14 Nisan 1935'e gelindiginde ise insanlarin doganin karsisindaki acizligi yurek burkuyor.

Bolgeden ayrilanlarin nerdeyse hicbiri geri donmuyor. Goc edenlerin cogu Kalifornia ve Saskatchewan'a yerlesiyor. Gittikleri yerlerde hicbirini musafirperverlik beklemiyor ve yeni hayatllarinin sartlari geride biraktiklarina kiyasla belli belirsiz iyilesiyor. John Steinbeck'in Gazap Uzumleri ile Fareler ve Insanlari, 1930larda toz bulutlarindan kacanlarin hikayelerini anlatiyor.

The Worst Hard Time'i ben Kanada icin uzun sayilabilecek kurak bir donemde okudum. Yagmur yagmayan her gunesli gun, kitabin uzerimdeki etkisini daha da arttirdi. Kurakligin son buldugu gun muthis bir firtina vurdu ve biz ahalicek konferans yolunda 6 saat kadar hava alaninda mahsur kaldik. Hava alanindaki neseli tek insan kimdi tahmin edin?!?

Ve o konferans, kitapta anektodlari gecen Saskatchewan'daydi. Kuzey Amerikanin sonsuz duzlukleriyle boylece tanismis oldum. Buyuk buhranin ve toz firtinalarinin yasandigi yerlere kosesinden de olsa ayak bastim. Bu da kitabin uzerimdeki etkisini sonsuza dek percinledi.

1930-1939 donemi ile ilgili daha fazla bilgi edinmek icin Wikipedia ve sayfadaki kaynakcayi tavsiye ederim:

Dust bowl-Dirty thirties


Sunday, June 29, 2014

Crafts 2

The timing is a little bit weird, but I would like to write about our favorite Christmas ornament so far. We have been trying to build a small Christmas town since we came to north America. It is probably just the idea of collecting toys what tempts us. We have collected quite a few items


Obviously, a Christmas village cannot exist without a train. We looked for a suitable train for our village for more than 3 years. Our requirements were simple: it needed to be cute and original. (not a very simple task to achieve with our student budgets..)

There is a special organization of Philadelphia which came to our rescue:  Christmas Village of Philadelphia. Every holiday season, the city of Philadelphia hosts visitors from all around the world. Here are some pictures:


There are numerous little shops, a number of food and/or drink booths.. so a lot of fun..





It is possible to find countless options for our little village.  That is why every winter we make more than a few visits to the Christmas village. So far, our favorite stands has been the German handmade ornaments and decorations. Our dear german friends travel all the way from Germany and spend the holiday season usually away from their families. All their products are hand made and unique. 

Our train is one of them. Look at the faces of the figurines on the train.








If you are around Philadelphia in any December, do not forget to visit the Christmas town..


Saturday, June 28, 2014

Cape May, New Jersey

Philadelphia da yasayip, bir de araba sahibi olunca, yazin hafta sonlari New Jersey sahillerine gitmekten daha keyifli bir alternatifiniz olmuyor. Sikayet ediyormusum gibi gelmesin. New Jersey eyaletinin upuzun sahil seridi sakli kalmis koseleriyle ve suprizlerle dolu. Bu kucuk kasabalarin her biri Philadelphia nin nemli ve bogucu yazlarindan kacmak icin can atan benim gibilere birer vaha sunuyor. Okyanusun buz gibi suyunda yuzuyor gibi yapip aslinda dev dalgalardan dayak yemek mi istersiniz, yoksa bolgenin en favori yemegi olan "fish&cips" (kizarmis balik ve patates kizartmasi) e kendinizi bogup, sonra da donus yolu boyunca Elcim'in alerjileriyle dalga gecmek mi istersiniz, ya da iki kisilik bisiklet kiralayip, yine ailenin soforu olmak mi (cunku birisi fotograf cekmekle mesgul)? Bu sorulara en azindan birine evet diyorsaniz, istikamet: Cape May! 


Cape May, New Jersey eyaletinin en guney ucu. Philadelphia'ya 2, New York City'e 3 saat uzaklikta. Iki sehrin sakinlerine de kacamak imkani sunuyor 1600 lerden beri. Bu ozelligiyle de Kuzey Amerikanin en eski sayfiye kasabasi. Kasabanin en ilgi ceken bolgesi: Cape May Historic District, yani bizim tabirimizle eski Cape May. Kasabanin tarihi 1620'ye kadar uzaniyor. Ilk olarak Hollandali gocmenler, sonra da Ingilizler yerlesiyor. 1800'lerden itibaren ozellikle Philadelphialilarin ilgisini cekmeye basliyor ve kisa zamanda Amerika'nin en populer tatil mekanlarindan biri oluyor. Bugun eski popularitesini kaybetmeye yuz tutsa da, her gecen yil nufusu azalsa da, Amerikanin, tamami tarih mirasi icerisinde olan tek kasabasi Cape May. Cape May'in Viktoria donemi mimarisiyle insa edilmis her binasi, her sokagi bu karari dogrularcasina, misafirlerini bir zaman tuneline sokuyor.


Cape May'in en eglenceli caddesi: Beach Avenue. Adindan da anlasilacagi uzere, caddenin bir tarafi sahil. Diger tarafi ise oteller, restoranlar ve dukkanlarla dolu. Yol boyunca tum binalar Viktoria tarzinda insa edilmis. 1878 yangininda kasabanin yarisi yok olmus, ancak kisa surede yeniden insa edilmis. Bugun gordugumuz binalarin cogu o donemden kalma. Her binanin onunde fotograf ceken bir turist grubu bulmak mumkun..


Viktoria tarzi binalarin hemen hepsi kocaman, en az 3 katli, 10-15 odali. Ee bu da onlari otele donusturmek icin mukkemmel adaylar haline getiriyor.


Kasabanin iclerine dogru ilerledikce evlerin boyutlari gittikce mutavazilesiyor ve oteller yerini yazlik evlere birakmaya basliyor.



Cape May'de amerikan tarzi bir eve sahip olmanin bedeli 150 bin dolar. Ayni evi hazirandan eylule kadar 4 ayligina kiralamanin bedeli ise 10 bin dolar. Bu dengesiz rakamlar kasabanin karakteri goz onunde bulunduruldugunda insani cok da fazla sasirtmiyor. Neden derseniz, Cape May'in kayitli nufusu 3607. Her yaz bu sayinin 50 binin uzerine ciktigi tahmin ediliyor.

Kasabanin sokaklari rengarenk, tum binalar ozene bezene suslenmis ve yilin her mevsimi cok bakimli.


Sahilden iceriye girdikce tipik bir sayfiye kasabasi misafirlerini bekliyor. Kuzey Amerika standatlarina gore(!) dar sayilabilecek iki sokak uzerinde  ivir zivir magazalari, ve kafeler aliyor. En azindan yarim gununuzu bu sokaklari tanimak icin ayirmalisiniz.

Cape May aslinda bir ada. Ana karaya, Cape May peninsula'ya cok yakin.

Eylul'den haziran'a kadar dukkanlarin bir cogu kapali kaliyor. Oteller ise minimumda hizmet veriyor.








Cape May'in vazgecilmezi, alabildigine uzanan sahili. Sahilin bir ucuna 2. dunya savasindan beri amerikan ordusu yerlesmis. Gunumuzde burdaki birimler egitim amacli kullaniliyor. Sahilin her kesiminde 2. dunya savasinin kalintilarina rastlamak mumkun.










Sahilin bazi bolgeleri kayalik:


Yilin her mevsimi kumsalda balikcilara rastlamak mumkun. Biz Cape May'deyken balikcilarin sansi pek de yaver gitmiyordu. Yakalayabildikleri tek balik alttaki resimde gordugunuz kopekbaliklari idi. Kopek baligi yenen bir balik degil. Ustelik diger baliklari da korkutup sahilden kaciriyor. Buna ragmen balikcilar kopek baliklarina da kiyamayip, oltalarina yakalananlari okyanusa geri atiyorlar. Bana dusen de onlara yardim etmek oldu.


Bu kucucuk hayvanin neresi kopek baligi demeyin, cenesinden oltanin ucunu kirmadan cikarmak ciddi bir caba ve guc istiyor. Can havliyle cirpinan bir kopek baliginin cenesinden iceri elinizi sokmak da ayrica cesaret istiyor. Ama kafasini siktiginiz zaman, gozlerini kapayip kaderine razi oluyor.

Sonra mi? Bilmiyorum, ben kosarak uzaklastim, balikcik da okyanusa geri dondu. 

Cape May'in sahilinin bir ucunda da deniz feneri yer aliyor. Kasabanin icinden kuleye ulasim yok. Arabasiz gidilmiyor. 


 Kulenin arkasinda kalan alan milli park. Bizim gezmeye firsatimiz olmadi ama okudugumuz kadariyla bolge sahilinin vahsi yasamini korumak ve tanitmak amaciyla kurulmus.

Bu resimlerde de kaldigimiz oteli goruyorsunuz. Daracik uzun koridorlar, bir suru kapi; buyuklu kucuklu odalar, her birinin sekli degisik, girisi baska yerden. Ilk anda insan kendini bir korku filminin icindeymis saniyor. Otele yerlesip, karninizi da doyurduktan sonra, geriye o duvarlardaki gulen yuzlerin hikayesini ogrenmek kaliyor???

Thursday, June 26, 2014

Patatesli Tavuk Kavurma


Cok basitmis gibi gorunen bu yemek, inanilmaz bulasik cikariyor ve pisirmesi gorundugunden cok ama cok daha fazla uzun suruyor. Patatesli tavuk kavurmayi her pisirdigimizde, ne kadar cok ugrastik diye sasiriyorum. Yine de asla vazgecemeyeceklerimizden biri cunku evdeki birilerinin en favori yemegi. Bu kadar gezdim koca gezegende, bizimki gibi tavuk seven birine daha rastlamadim. 7 senedir Kuzey Amerikada yasiyor, hala her restorantta tavuk siparis veriyor.. Kendi hocalari bile her seferinde adam gibi bir sey yemedi diye uzuluyorlar. Diyorum ya gercekten seviyor tavuk denen canlinin etini..

Siz yine de bana bakmayin, ben sanirim biraz fazla soyleniyorum bu hayatta. Keyifle yenen bir yemek patatesli tavuk kavurma. Bizim gibi bir yandan internetten dizi seyredip birlikte hazirliyorsaniz hele, yanina guzel bir yogurtlu corba, mevsim salatasi ve pilavla muhtesem oluyor.

Malzemeler: 3 orta boy patates, yarim kilo yagsiz tavuk eti (biz gogus eti tercih ediyoruz), kekik, tuz, kirmizi pul biber, sivi yag.

Hazirlanisi: Patatesler kup seklinde dogranip kizartilir. Teflon tencere yaglanir, kusbasi dogranmis tavuk etleri, kekik ve kirmizi pul biber katilarak, ara ara karistirilarak pisirilir (Kapak kapali tutularak etin once suyunu salip, sonra da cekmesi beklenir). Kizarmis patatesler ve tuz eklenerek tekrar karistirilir.

Afiyet olsun.

Not: Yemek defteri yine yer degistirmisti, bu sefer bulmam 2 gun surdu!!


Wednesday, June 25, 2014

Philadelphia'nin bahceleri

Philadelphia, bazi kaynaklara gore Amerikanin bahce baskenti, sehrin sinirlari dahilinde 30dan fazla bahce ve arboretum var. Ben bugune kadar 6 tanesini gezme firsati buldum, bugun burda 4 tanesi hakkinda yazacagim. Sehirdeki bahce ve parklarin zenginligi ilginizi cekiyorsa, bircoguyla ilgili detayli bilgiye buradan ulasabilirsiniz: Garden capital..




Philadelphia denince akla gelen ilk parklar bahceler olmuyor. (Ama bu soguk yaz gunlerinde biz sanirim en cok cicekli bahcelerini ozluyoruz.) Oyleyse sehri tanitmaya en onemli sembollerinden biriyle baslayalim. LOVE heykeli:
Ne ozelligi oldugunu hala cozemedim. Metalden LOVE yazmislar, altinda da bir insan boyu yer birakmislar ki, sehre gelen butun kadinlar, yanlarinda kim varsa cekistirip orda fotograf cektirsin. Ustelik sehrin en islek noktasinda heykel, o yuzden bu fotograf cekimi sirasinda, cekistirilen kisinin akli mutlaka igreti park ettigi arabasinda..

Birlikte gezecegimiz ilk park: Rittenhause square. Sehrin kurucusu William Penn tarafindan dizayn edilen ve kurulan 5 parktan biri. Sehrin en islek caddelerinden Walnut street uzerinde. Restoranlarin, kafelerin, magazalarin, ortasinda bir vaha gibi. Parkin ici her daim civil civil, kalabalik. hemen her hafta sonu orada bir organizasyona rastlamak mumkun. 


Park oylesine yesil ki, insana gokdelenlerin ortasinda, sehrin gobeginde oldugunu unutturuyor.


Parkin ortasinda cimlere serilmis yatarken, insan kendini cevreleyen koca binalari gormezden gelebiliyor. 


Boyle bos gorundugune bakmayin, Rittenhause square yil boyunca cok nadir boyle sakin kaliyor. 

Eger sehirden cikmadan, sakin bir gun gecirmek isterseniz, yuruyus yapmaktan, bisiklete binmekten yada nehirde tekne gezisine katilmaktan hoslaniyorsaniz, Philadelphia gobegindeki Schuylkill Banks tam size gore.


Schuylkill banks, adini aldigi Schuylkill nehri boyunca yaklasik olarak 30 km kadar uzaniyor. Parkin asil sahipleri tabiki Kanada kazlari, bakmayin bebeklerin sevimliligine, pek paylasimci degil arkadaslar. 


Nehrin cesitli bolgelerinde tekne turlarina katilmak, kano yada acaip su bisikletleri kiralayip gezmek mumkun. Benim favorim sehir merkezinden kalkip Bartram gardens'a giden tur. Orada birkac saat gecirdikten sonra ayni botla geri donebiliyorsunuz.

Bartram Gardens, sehrin en eski arboretumlarindan. 18.yuzyilda John Bartram tarafindan kurulmus. John Bartram, aslen bir ciftci ama bitkilere olan ilgisi onu Amerikanin ilk buyuk botanisti yapiyor. Philadelphia'nin yerel bitki ortusu uzerine cok degerli calismalari var. Yetistirdigi agaclarin bir cogu bugun hala bizimle.




John Bartam kendi evinin cok da mutevazi olmayan bahcesini arboretum'a cevirmis ve yetistirdigi bitkiler uzerinde bilimsel calismalar yapmis. Bartram vakfi, John Bartram'in merakini ve bitkilere olan tutkusunu hala yasatiyor. 



John Bartram evini ve bahcesini Schylkill nehri kiyisinda, sehri karsidan goren bir tepeye kurmus. Yukaridaki resimden anlasilmasa da patikalarin sonu nehre ve muthis bir sehir manzarasina cikiyor: 



Parkin yasini en iyi agaclarin gorkemi anlatiyor:


Bu resimde beni gorebildiniz mi?

Sehirden yarim saat uzaklasmayi kabul ediyorsaniz, ve en azindan yarim gununuzu ayirabilecekseniz, Longwood Gardens yilin 4 mevsimi, cesitli aktiviteler ve ucsuz bucaksiz bahceleriyle sizleri bekliyor.


Longwood gardens, general motors company nin kurucularindan Pierre du Pont (1870-1954) un evi. 11 cocugu ve esiyle birlikte ikamet adresi. du Pont un hobisi bahce tasarlamakmis. dizayn ettigi havuzlar, selale, italyan bahceleri, aslina uygun olarak bugunlere kadar gelmis. Yukaridaki resim Fountain Garden (Cesme bahcesi) in cok kucuk bir kismi. Gezerken havuzlarin icinde yurumek de serbest.





Tabi bazi havuzlar fazla suslu, islanmayi goze aliyorsaniz icine girip fotograf cektirmek hala serbest :)



Longwood gardens in icerisinde yapay bir gol ve selale de var. Selale ye ve gole girmek maalesef serbest degil.

Burasi Italyan bahcelerine giden yol. Parkin tamamini doyasiya gezebilmek icin tam bir gune ihtiyaciniz var. Yaninizda sivrisinek ilaciniz varsa, cok keyifli bir gun olacaginin garantisini verebilirim.

Beni Longwood gardens da bugune kadar en cok etkileyen sey bu kutuk oldu. Maalesef 1900lerin basinda olmus. Uzerindeki sayilari okuyup yasini tahmin edebiliyor musunuz?


Longwood Gardens in en keyifli yani acik hava da duzenlenen konserler. DuPont vakfinin sponsorlugunda her yaz en azindan 4 yada 5 orkestra bahcede muzik ziyafeti veriyor. Yeterince reklam yapmadiklarini dusunuyorum, cunku konserlere katilanlarin yas ortalamasi oldukca yuksek. Sanki sadece bilenler geliyormus gibi..

Philadelphia'da kucuklu buyuklu daha bir cok park ve bahce var. Hepsi birbirinden  keyifli. Ilk firsatta gitmek istedigim bir bahcenin linkini vererek bitirmek istiyorum yazimi, bu parkin ozelligi parka yururseniz, toplu yasima ya da bisikletle giderseniz, parka giris ucretsiz.. Ogrenci isi yani :))

Morris Arboretum





Moosejaw, Saskatchewan

Nami diger; The little Chicago. Moose Jaw, Saskatchewan in guneyinde yer alan kucuk bir kasaba, nufusu 30 bin civarinda. Ilk bakista bolgedeki yuzlerce kucuk kasabadan bir farki yok. Alabildigine dummmduz uzanan bugday tarlalarinin ortasinda, kus ucmaz kervan gecmez gibi gorunen bir yer. Hele benim gibi Istanbuldan cikip kendini Moose Jaw'da bulan biri icin "hic bir yerin ortasinda" sozunun gercek hali. Moose jaw in onemi tarihinden geliyor. Al Capone un Kanada da yasayip, yasa disi ickilerini urettigi yer Moose Jaw. Al Capone ve ahalisinin burayi secmelerinin bir kac sebebi var: Moose jaw her yere uzak, kucuk bir kasaba, yani o donemde cok fazla guvenlik gucu ve kontrol mekanizmasi yok. Amerikan sinirina yakin ve de Chicago'ya tren yoluyla bagli. 

Al Capone, Moose jaw in ana caddesinin iki yakasinda iki binaya sahip. Binalarin gorunuste hic bir ozelligi yok, ikisi de Al Capone, kiz arkadasi ve misafirlerinin yasadiklari yerler olarak kullaniliyor sanki. Ancak iceri girdigimizde anliyoruz ki, iki bina tunellerle birbirine bagli ve tuneller alkollu icki uretimi icin tasarlanmis. Binalarin ilkinde, Al Capone un yatak odasindaki gardrobun icinden tunellere giriliyor, yolun karsi tarafinda bir silah dukkaninin deposunda tuneller son buluyor.

Tuneller bugune kadar hic el degmeden saklanmis. Su anda muze olarak kullaniliyor. Oyle alisilagelmis bir muze degil Moose Jaw in tunelleri. Al Capone nun kiz arkadasi ve adamlari gezi boyunca misafirlerine eslik edip, tunellerin hikayesini ve Al Capone nun hayatini tiyatral bir sekilde anlatiyor. Ozellikle Al Capone un adamlarinin Chicago aksani inanilmaz. Kiyafetler, dekorasyon ve anlattiklari detaylar, cok keyifli bir saat gecirmenizi sagliyor.

Tunellerin cikisinin silah dukkani olmasi pek tabi ki bir tesaduf degil. Ickilerin cikisi burdan yapiliyor ve hemen iki bina otedeki tren istasyonundan Amerikaya gonderiliyor. Kanada da icki uretimi o donemde serbest ama Amerika'ya satilmasi yasak. O yuzden sevkiyatlar gece yapiliyor. Kasabanin polis sefi ve belediye baskani cogunlukla bu sevkiyatlari kaciriyor. (nedense?!?!?)  Yalniz kasaba halki sevkiyat tarihlerini belediye baskaninin esinin gardrobundaki degisikliklerden anliyor. Mesela hanim efendi ne zaman son model yepyeni bir sapkayla gorulse, bir gece once kasabadan sessizce bir tren ayrilmis oluyor.

Moose Jaw, Kuzey Amerika da gorulmesi gereken yerlerin basinda geliyor bence. Cok izole bir yerde oldugu icin oralara bir gezi duzenlemek alternatifler arasinda one cikmiyor. Benim gibi bir konferans icin yada her hangi baska bir sebeple bolgedeyseniz, kesinlikle 1 gununuzu Moose Jaw ve cevresini gormek icin ayirmalisiniz. Ustelik tunelleri gezdikten sonra tipik bir Kuzey Amerika kafesi sizi bekliyor. Kanada nin (ozellikle de guney Saskatchewan'in) yaban mersini meshur. Moose jaw gibi turistik bir yerde de en lezzetli orneklerini bulmak mumkun. Iste o kafede yabanmersinli pie yemenizi siddetle tavsiye ederim.

Moose Jaw in cikisinda o meshur tren istasyonu yer aliyor. Eski tren istasyonu bugun icki magazasi olarak karsiniza cikiyor. Kanada nin baska hic bir  yerinde gormedigim otantik bir suru viski cesidini burada bulmak mumkun. Al Capone un izleri buradan hic silinmemis dedirtiyor insana. Viskileri tadinca da anliyoruz ki tecrube konusuyor.


Saskatchewan eyaleti ve cevresi milyonlarca yil once okyanus tabaniymis. Moose jaw a dogru yol alirken saatler saatler boyunca dumduz ilerleyen bir ovanin ortasinda bulacaksiniz kendinizi. Hani ilk okulda denizin uzerinden ufka bakinca dunyanin yuvarlak oldugunu kendimize ispatlamayi ogrenmistik ya, iste gezegenin bu bolgesinde ayni deneyi karanin uzerinde yapabiliyorsunuz.


Yol uzerinde bu yukaridaki manzarayi gorunce insan "aaa tepe" diyor?!?!? Ama cok heveslenmemek gerek, cunku trafigi duzenlemek icin oraya toprak yigmislar. Ayrica bolgenin dogal bitki ortusunde agac da yok. Gorebileceginiz tum agaclar ciftciler tarafindan golgelik olsun diye dikilmis. Bolgenin sert kis sartlari dikilen agaclarin buralarda yaslanmasina izin vermiyor.


Bu resimde tunellerin girisi goruluyor. Yani Al Capone un Moose jaw da yasayan kiz arkadasiyla paylastigi evi.



Icerde sizi bilet gisesi ve o donemde cekilmis resimlerle dolu duvarlar karsiliyor.


Bu kapidan Al Capone un adamlari tarafindan isletilen bara geciliyor ve gosteri basliyor. Al Capone un kiz arkadasi icerde kapiyi calmanizi bekliyor. Gosteri siz kapiyi calmadan baslamiyor. Bir dizi soru sorduktan sonra, guvenilirliginize inaniyor ve iceri girmenize izin veriyor. Bu noktadan sonra fotograf cekimine izin yok. Barda bir sure oturduktan sonra, ust kata cikiyoruz ve dolabin icinden tunellere iniyoruz. Tunel girisinde Al Capone un kiz arkadasi korkup kaciyor ve bizi icki ureten gangsterlerle yalniz birakiyor.


Ve de tunellerin cikisi. Yolun ne kadar genis oldugunu goruyorsunuz, yani yer altinda Al Capone ve adamlarina rahat calismalari icin bol bol yer var. Ustelik belediye baskaninin esi de yeni sapkalariyla buralarda boy gosteriyormus.



Burasi da tren istasyonu ve icinden bir duvar.


Son olarak, cetenin yeni uyesini sizlerle paylasiyorum. Philadelphia donusu Moose Jaw dan cok etkilenen biri kendini kaptirdi:))

Not: Bize Chicago'nun kendisini gormek henuz kismet olmadi..
Bumerang - Yazarkafe